27 Ekim 2013 Pazar

kayaşehirde hayat(?)



yaklaşık bir yıl önce istanbula taşındığımda herhalde bir sene sonra blog bienaller istanbul fotoğrafları sanat sergileri haberleriyle dolar taşar diye düşünmüştüm.ama her şey planladığım gibi gitmedi.istanbulun biraz dışına gelmişim.biraz da yanlış yönlerdirme ve başka sebeplerden kayaşehir tokiye yerleştim.iyice şehir dışına çıktım.istanbulla ilgim izmir beydağ ilçesinin izmirle olan ilgisi gibi.(beydağ izmir merkeze yaklaşık 20 kmdir)
aslında google earth üzerinden bakıldığında çok istanbul dışında değil gibiyim.burdan öteye hadımköy beylikdüzü esencılıs avcılar gibi ilçeler var.ama istanbulla tam olarak entegre olamamış bir yer burası.avcılardan beylikdüzünden ev tutsam herhalde daha çabuk ulaşırdım taksime filan.
toki tarzı yaşam tarzı tamamen kendine özgü.bir kere ulaşaım diye bir şey yok.devlet zaten ucuz fiyata ev veriyoruz ulaşımınızı da kendiniz çözün der gibi.kayabaşı köyüne komuşu çıpla tepeler birbiri ardına ve birbirinin aynısı bloklarla dolarken malesef ulaşım konusu es geçilmiş.bir kaç alternatif ulaşım olanağınız mevcut.sıralyla sayalım.ilk ve en işe yarar ulaşım yolu kendi arabanızla bir yere gidip gelmek.ama benzin fiyatları ve sitenin yolları buna pek imkan vermiyor.hayatımda gördüğümen zigzaklı en kavisli yollara ship bir yer on yıllık ehliyeti olan biri olarak her sabah korka korka yola çıkyıorum.(geçenlerde elim bi kaza da yaşandı.o günden sonra iyice korkum arttı)
bi de deiğim gibi benzin çok pahalı ya.en yakın yere git gel on onbeş lira gaz yakarsın.(araban tüplü bile olsa yani) bi de zaten bu muhitin insaları mavi yakalı insanlar.maaşlı çalışan bir insanın her gün otomobille işe gelip gitmesi biraz zor.mesafeler uzak.o yüzden bu yeni kurulan şehrin ulaşım açısından ciddi sıkıntıları mevcut.
ikinci alternatif ulaşım yolu market servisleri.başakşehir taraflarında onlarca alışgveriş merkezi var.hepsi ücretsiz müşteri servisi koymuş.hatta kayaşehirdeki uyum marketin bile sit içi gezen bi servisi var.insnalar müşteri servislerini minibüs niyetine kullanmaktalar.ben de uzun süre bu tip servislerle bi ana yola kadar çıkıp ordan dolmuşa binerek işe gidip gelebildim.ancak servisler biraz tehlikeli.belli saatlerde yetiştirmeleri gereken bir tarifeleri var.ve yollar en ufak bir ani hızlanmaya ya da viraja biraz keskin girmeye uygun değil.(daha önce bahsettiğin kaza bi servis aracının karıştığı kazaydı)
üçüncü alternatif ulaşım yolu belediye otobüsleri.böyle bi kovboy filmi düşünün.ısssız bir kasaba.çölden bir rüzgar esiyor.bir çalı yuvalarlanarak geçiyor.sonra uzakta çok uzakta ufuk çizgisine yakın bir yerde,ağır ağır bir posta arabası geliyor.sonra bakıyorsunuz ki bu bir serapmış.gelen giden yok.sonra bir başka çalı yine yuvalana yuvalarna başka yöne gidiyor.belediye otobüsü beklerken hissedecekleriniz aşağı yukarı bu.saatlerce bekleyebilirsiniz.bazen iki saatte bir geçiyor.sefer sayısı çok az.öğlenleri filan daha da azaltılıyor.
son alternatif dolmuş.eğer hergün işe geç kalmak ve patronunuzdan fırça yemek istiyorsanız bulunmaz nimet.bir kere dolmadan kalkmıyorlar.ya da müşteri (yolcu) çok yoksa yola çıkmıyorlar.bir keresinde gaziosmapşaya gitmek için yola çıktım.çok geçmeden bir nuri bilge ceylan filmi karakterine dönüştüm.uzun ve geniş açı bir plan.uzun uzun dolmuş geçmesini bekleyen bir adam.hayatın anlamsızlığı filan.
dolmuş beklemek için vaktiniz veya sabrınız varsa tercih edilebilecek bir ulaşım aracı.
evet yeni kurulan kentin sorunlarından ulaşım sorununa değindik.ama sorunlar sadece bununla sınırlı değil.bir kere hepsinden önce bu yeni kentin kurulduğu yer en baştan sorun.ben istanbulun her geçen gün artan konut sıkıntısının farkındayım elbette.ama yeni konut üretmenin yolu dağa taşa yeni binalar yapmak ve çevreyollarının zaten içinden çıkılmaz trafiğine onbinlerce yeni araç eklemek değil.dahası ekolojik çevrenin ve istanbulun tek tük kalan ormanlarının yok edilmesi de buna dahil.
istanbul konut sıkıntısının üstesinden gelmek yeni konut alanları açmak değil mevcut konut alanlarını ıslah etmek.çünkü ibadethane ve okul dışında bir şehri şehir yapan bütün unsurlardan yoksun kaba inşaatlar şehir kültürüne hiçbir şey katmıyor,yeni çekim alanları yaratarak zaten fazla olan nüfusu daha da arttırıyor.bazen zaten bir ya da bir kaç evi olan birine ekstradan bir ev alma fırsatı sunuyor.hepsi bu kadar.
aslında ekümenepolis belgesi bunları uzun uzun güzel güzel anlatıyor.daha fazla bu konu üzerinden durmak anlamsız.özetle istanbulun her geçen gün artan nüfusu ve bu yeni konut projeleri şehri kocaman bir ucubeye dönüştürmek üzere.(bu arada yeni açılan konut alanlarına yerleşn insanların önemli bir kısmının zaten bir ya da birden fazla evi olduğu gerçeği,ve bu projelerin evsiz insanlara ev kazandırma amacına biraz gölge düştüğü apaçık ortada)
gelelim tokideki yaşama.toki nedir?toki evi olmayan mavi yakalı vatandaşlarımızı uygun koşullarda bir ev sahibi yapmak için düşünülmüş,ve evet kağıt üstünde gerçekten işe yara gibi duran bir proje.şöyle bir dönüp çevreme bakıyorum da aslında eve toki sakinlerinin çoğu böyle köylü tipli emekçi tipli insanlar.ama bazen bir bmw ya da lüks bir jeep de görmüyor değilim.
tokiler üzerine yapılan spekülasyonlardan en çok konuşulanı bu evlerin siyasi amaçlarla dağıtıldığı.aslında çok amaçlı bir şey olduğunu sanmıyorum.evet evlerde genelde taşralı,mavi yakalı mütedeyyin insanlar oturuyor.türkiyenin geneli de bu insanlardan oluşuyor.mavi yakalı insanların çoğu da bu gruptan insalar.ee akp seçmenini çoğu da bu insanlar.yani belki ufak tefek yolsuzluklar olmuş olabilir ama tokilerin sadece "yandaş"lara dağıtıldığı ya da böyle bir amaçla yapılan bir proje olduğu iddiası biraz zayıf bi iddia.

aklıma gelmişken bir önemli sıkıntı daha var.aslında sadece kayaşehirin sorunu değil.kayaşehirin beyaz yakalı komşusu başakşehirin de önemli bir sorunu.yol yok.evet bu ilçelerin yakın ilçelerle komşu ileçerle arasında yol yok.bu da garip geliyor bana.komşu bir ilçeye gitmek için,evinizin balkonundan gözlerini kısıp bakarak görebileceğiniz yaklaşık iki km yakındaki bir yere gitmek için teme gidip dört saat yolculuk yapabilirsiniz.








26 Ekim 2013 Cumartesi

TGRT Megakente Direnen Köy Şamlar

tam olmamış gibi bir hayat,beyazıt,kayaşehir ve sevginin imkansızlığı üzerine







genç adam beyazıttaki edebiyat fakültesinin önündeki tramvay yolundan hızla karşıya geçiyordu.engellerden atlayarak.aslında biraz ileride lambalar vardı.ama orayı bilmiyordu.
ahmet bu yıl otuz yaşına basacaktı.ancak en fazla 25 filan gösteriyordu.onu görenler belki,belki değil büyük ihtimalle derse ya da sınav gibi bişeye yetişmeye çalışan bi öğrenci olduğunu düşünmüşlerdi.hayır ahmet öğrenci değildi,tam tersine öğretmendi.(artık her nasıl tam ters oluyorsa)
hayatı boyunca en favori mesleği olmamıştı öğretmenlik.hatta en sevdiği on meslek içinde onuncu sırada bile olmazdı herhalde.küçükken,büyüyünce ne olacaksın gibisinden sorulara hiçbi zaman öğretmen olucam diye cevap vermemişti.hatta büyükleri ona olabileceği meslekleri sayarken sıra öğretmenliğe geldiğinde,hayır asla dediğini gayet net hatırlıyor.(sorunblu bir çocukluk geçirmişti.öğretmenlerini hiç sevmezdi.)

öğretmenlik onun için sadece kamu hizmetine girmesini sağlayan bir meslekti.meslek seçiminde bocaladığı bir dönemde öğretmenlik ona güvenli bir liman gibi gelmiş ve bu bölümü tercih etmişti.aslında sadece ve sadece devlet memuru olmak için girmişti bu mesleğe.aslında çok geçmeden öyle bi yer olmadığını anlamıştı.ama geri dönememeişti.beş yıl boyunca kpssye girip çıktıktan sonra aslında başka bişey okusa da yine devlet memuru olabileceğini,hatta daha kolay olabileceğini anlamıştı.ama biraz geç olmuştu.

yirmili yaşların sonların nihayet sınavda başarılı olmuş (aslında her sene aldığı puanı almıştı ama o sene nispeten çok alım olmuştu) ve istediği kamu hizmetine bir ucundan girmişti.artık stajyer öğretmendi.ve üstelik hep çok merak ettiği hep görmek istediği oradaki yaşamla ya da kendi kuracağı yaşamla ilgili hayaller kurduğu istanbulda.evet biraz dışında gettosunda ama yine de istanbulda.
yeni işi zordu,her sabah güneş doğmadan uyanıyor yaklaşık bir saat otobüs yolcuğu ardından gaziosmapaşanın uç mahallerinden birine ulaşıyor,yetmiş kişilik,üstelik yetmişi de birbirinden yaramaz bir sınıfa ders anlatmaya çalışıyor,torpiile yirmibeş yaşında müdür olmuş bir adamdan sürekli fırça yiyor,işten atılmakla tehdit ediliyor,her gün sinirleri laçka olmuş bir şekilde şehrin bir diğer ucundaki toki konutlarına dönüyor,sıkıcılıktan kendi kendini bir gün asacakmış gibi duran bu yerde akşamın olmasını uyumayı ve ertesi gün tekrar işe gitmeyi bekliyordu,hani hayalini kurduğu istanbul bir kartpostaldak kadar uzaktı sanki ona.bir şehir dışılık,bir yere gidememek,beton taş ve soğuk.

aslında hayatı tam olarak böyle başlamamıştı.küçükken küçük icatlar yapmaktan,etrafı araştırmaktan hoşlanan bi çocuktu.filmlere aşıktı.gelecekte muhtemelen sanatla tarihle filan uğraşacağını düşünürdü.liseyi bitirdiğinde bu yönde bişeyler yapmaya çalıştı.ama katsayı engeli diye bi engel vardı o zamanlar.hem de ne engel.sınav kitapçığını fullese bile ancak iki yıllık bi yer tutturabiliyordu.onu da bayburt ya da ıspartada filan.derken tren yolculukları,geleceği olmayan bir hayat başladı onun için.hayalkırıklığı ve pişmanlıklarla dolu hayatının ikinci perdesi.bölüm değiştirdi.yazları kameramanlık yaptı.hayat çok zordu.maaşlar ise çok az.
devlet memuriyeti en güzeliydi.tekrar girdi sınava.öğretmenlik yazdı.yine tren yolculukları.makarna.soğuk odalar.hiçbi zaman o hayalini kurduğu amfide ders dinleyen ahmeti yaşayamadı.ahmet hep liseden bozma bi kasaba okulunda,geleceği olamyan bir şey peşindeydi.filmlerde gördüğü o "college" tadından binlerce kilometre uzakta.
hep bir olmamışlık hissiyle yaşadı.sıfırı tüketmek üzereyken memuriyet imdadına yetişti.maddi açıdan milyonları vaadetmiyordu.ama açlık çekmekten iyiydi.keşke babam zengin olsaydı diye düşündü.new yorkta sinema okumayı düşündü.
ama gaziosmanpaşada bir ortaokul öğretmeniydi.
garip bi şekilde hala ümitleri vardı.tekrar girdi sınava.hep çok merak ettiği istanbul üniversitesini yazdı.hayatında bi kerecik de olsa gerçek bi üniversitenin sırasında oturmak istedi.ve belki mümkün olursa gelecekte bir gün istediği bir şeyi yapabilmeyi.

hikayemizin başına dönecek olursak.tramvay yolundan hızlı hızlı karşıya geçen ahmete dönelim.okula girdi.yarım saat sonra dışarı çıktı.kalabalığı takip ederek bu sefer lambaların olduğu yeri keşfetti.ordan geçti karşıya.ufacık bir belge eksik diye kaydı yapılmamıştı.içinde garip bir his vardı.neden hiçbirşey istediği gibi gitmiyordu.yani tam olarak istediği gibi.
hoşlandığı kız güya istanbula gelecekti.o da onun gibi bir süredir işsizdi.kpssye girmişti.istanbulu yazsa büyük ihitimal gelecekti.yazdı da bir sürü istanbul yazdı tercihlerine.günlerce beraber tercih listesi doldurdular.şindlerin listesi gibi oldu ki ki ki diye espiriler yaptılar.uzun uzun uğraştılar.sonra tercihlerin verileği son gün gidip başa bi akhisar ekledi kız.ve akhisara gitti.
kendini mutlak bir yalnızlık ve başarısızlığa mahkum edilmiş gibi hissediyordu.ne yapsa geçmiyordu içindeki bu his.
sank tam olmamamış bir hayat yaşıyordu.