23 Ekim 2014 Perşembe

üçüncü gün

o uzun ve yorucu düşten uyandığında eğer üç gün içinde tanrıyla konuşmazsa öleceğini biliyordu.neden ve nasıl olduğu hakkında bir fikri yoktu ama biliyordu işte.ve bu üç gün boyunca gözünü bir saniye bile yummayacağını da.
önce nereden başlaması gerektiğini bulmalıydı.kafasını biraz toplamak için mutfağa yöneldi kahve yapmaya.bi kahve içtikten sonra sessiz sakin bir yere gidip biraz düşünmeliydi.bir ihtimal kanlıcaya yanına bir sürü de kitap alması gerektiğini fark etti.sonra şu hoşlandığı kız geldi aklına.bugün onunla görüşse miydi acaba.yok hiç zamanı değildi
ketılda su yavaş yavaş ısınırken ilaçlarıyla uğurlu atkısını aramaya koyuldu.onlar olmadan apartmandan çıkamazdı
bir kalem ve kağıda da ihtiyacı olacaktı.belki hayatını gözden geçirmesi gerekebilirdi
geçen yaz o kısa boylu kız çin kestiği sol bileğinden dolayı hala pek iyi yazamıyordu ama ufak tefek başlıklar not alabilirdi

4 Ekim 2014 Cumartesi

aşağı mahalle hikayeleri 1

"burası çok nezih bir yermiş, hep buraya gelelim baksana cigaralık bile sarıyoruz bir şey demiyor kimse" 

dedi bülent,

 "ali abi sağolsun, çok kral adam bir şey demiyor bize.Ah bir de jb olacaktı şimdi yanına" 

dedim.

"jb yi siktir et ben çay demliyorum artık esrarın yanında"

dedi bülent gülerek.Masadaki herkes bülent'e baktı.

"çayla esrar ne alaka amına koyyım, kafan güzelmi oldu yine"

"yok hafız, öyle değil bak anlatıyım şimdi sana.Bu otu balkonda dışarıyı seyredip içmeye bayılıyorum.Kimse çakmasın diye sigaraların içini boşaltıp basıyorum esrarı.Balkonda tek sigara olmasın elimde diye bir de çay yapıyorum.Vallaha inan altıncı kattan aşağıyı seyrediyorum bir yandan küçük yudumlarla kaçak çay, bir yandan mis gibi cigaralık, bak yeminle bunun kafası başka bir şey de yok."

dedi bülent,
Gece yarısına az vakit vardı.Bilardo salonundan bozma kumarhanenin bodrum katında ortalık iyice dumanaltı olmuşken bir yandan bülentin iyice kıyak olmuş kafasını dinliyordum bir yandan da masadaki diğer iki adam kağıt hacılamasınlar diye onları takip ediyordum.

"yahu ne var biliyormusun, şu indirdiğim para var ya beni bayağı idare eder sırma yıda alıp gitsemmi buralardan diye düşünüyorum"

"lan bilo o karının adı harbiden sırma mı?" 

"bir kere o karı değil, ikincisi gerçek adı kim olduğu önemli değil ben onu öyle sevdim"

"öyle derken? pavyonda masana oturup kendine viski ısmarlatan kadından bahsediyoruz dimi?"

dedim.Biraz yüzü düştü ama bozuntuya vermedi bülent.Sırmayı seviyordu yada sevdiğini sanıyordu yada ona ihtiyacı vardı.Erkekler bazen sadece yalnızlıktan olsa gerek, yanındaki kadının kim olduğuna geçmişine kendisiyle olan ilişkisinin samimiyetine derinliğine bakmaz açıkçası sevilip sevilmediğine bakmaz.Sadece yanında olsun ister iyi kötü yanımda biri olsun.
Derken el bitti masadaki iki tipleme tuvalete gittiler ordan bira almaya çıkacaklarmış.Hazır kimse yokken dayanamadım sordum.

"süleymandan o parayı hacıladın da senden bunun hesabını sormazmı?"

"yarrağa kadar, benim üstümden ne kadar para kazandı, ben etrafımdaki adamlarla ne paralar kazandırdım ona.Bu aldığım para benim hakkım olan para, çalmadım hakkımı aldım"

"cesaretmi çalıştın lan boş zamanlarında?süleyman diyoruz elinde kaç kişinin kanı var bu kahpe evladının.İki sene evvel mandıra muhabbetine kendi elleriyle mehmedin ağzına sıkmadımı kurşunu?Al bak daha geçende haracını yiyemedi diye 1239 sokaktaki travestileri çıplak soyup kelepçeyle elektrik direğine bağlatmış, sınır yok yavşakta"

"valla korkmuyorum" 

dedi yüzüme bakmadan.Farkındaydım bülentin yapmak istediklerininde farkındaydım başına geleceklerinde farkındaydım ama gözü kararmıştı bir kere.Hayatı boyunca yapmak istediklerinin hiç birini yapamamış biri olarak artık istediklerini yapmak istiyordu.Kendisine ait olmayan çalıntı para ve bir konsomatris ile birlikte.

"ee napıcaksın peki köyemi kaçacaksın?"

"yok lan köyü sikiyim hiç sevmiyorum"

"ee nereye gideceksin, var ya burada hala durman hata süleyman burayı duyar arar bulur kalk git bari ölme.Sahi ne kadar indirdin lan süleymanın paralardan?"

"hakkım olan kadarını aldım.Otoparklardan gelen parayı komple aldım, torbacılardan gelen parayı aldım, yavşağın barlarından ikisinin birer haftalık hasılatı aldım.Bir de onun haberi yok babasının marketi var ya iki tane, onlar için toptancılardan mal çekip yarı fiyata piyasadaki marketlere verdim, bu kadar"

"ve hala yaşıyorsun? oğlum kalk siktir git buradan bizi de senin yanında görecek bok yoluna gideceğiz verecek götümüze kurşunu kalk git"

"korkma sabah olmadan bu şehirden gitmiş olacağım sırmanın işten çıkmasını bekliyorum onu alıp gideceğim kimse bilmiyor nereye gideceğimi"

"ne sırmaymış birader bir amcık için azrailin seni didik didik aradığı şehirde onu bekliyorsun, oğlum pavyonda tanıştığın sana viski ısmarlatıp hesabını şişiren kadın bu sen onun için sadece parasın ne taktın buna bu kadar? lan çakabildin mi sen daha buna?"

"seviyorum onu..."

diye lafını daha bitirmeden kapı açıldı bizim adamlar bira almaktan dönecek diye beklerken üç tane takım elbiseli adam içeri girdi birinin elinde silahı vardı.Adamların içeri girmesiyle beraber bülent dünyanın en hızlı renk değişiminlerinden birini yaşamış olabilirdi saniye farkıyla renk attı bembeyaz bir bülent vardı karşımda.

"vay amın oğlu demek buradasın"

"burayı nereden öğrendiniz diye sormayacağım, şimdi siz beni görmeyin ben sizi paranın yarısıyla yolcu edeyim beyler?"

"kafasızsın bülent aptalsın yarım akıllısın bülent"

"anladım parayı almıyorsunuz süleyman abi beni bekliyor? Bunu aramızda halledebileceğimiz hiç bir yol yok mu şimdi? Düşünün yahu sizde eziliyorsunuz biliyorum nasıl yaşadığınızı gelin aramızda konuşalım sizinde hayatınız değişsin"

"kalk la yarrağım kalk"

dedi silahlı olan ve bülenti oturduğu yerden kaldırdılar küfürler ve tokatlar eşliğinde kapıdan çıkıp gittiler.Tepki veremiyordum dondum kaldım, bize birşey yapmadılar ama gözümüzün önünde bülenti yaka paça götürdüler.Etraftaki herkes bana bakıyordu bir an gözüm mekanın sahibi ali abiye takıldı elinde şarap bardağıyla bana kilitlenmiş bakıyordu.Bülenti son görüşüm ve ölüme gittiğini biliyordum.Bir anda aklıma sırma geldi, sırmayı bekleyip neredeyse bile bile süleymanın adamlarının kucağına düşmüştü.Hakikaten ölümü beklemeyi göze alacak kadar ne bulmuştu ki bu orospu da?Bu boktan hayatında ona ilgi gösteren tek kişi olduğu için vurulmuştu bana kalırsa sırma ya.
Gece yarısını hayli geçmiş bir saatte süleymanın organize sanayideki yerine vardılar.Bülent sandalyeye oturtulmuş vaziyette etrafında süleymanın adamları vardı, süleymana çoktan haber uçurulmuş gelmesi bekleniyordu ve geldi gayet sinirli girdi kapıdan;

"götüne sokmadıysan o paraları hemen yerini söyle geri ver, götüne soktuysan ben çıkartayım ordan"

"süleyman, küfredersen küfrederim"

demesiyle beraber tokatlanmaya başlaması bir oldu süleyman var gücüyle bülentin yüzüne vuruyordu, bülent bir an süleymanın ellerine tükürdü süleyman daha sert vurmaya başladı bir kaç vuruş sonra durdu ve tükürüğü bülentin üstüne sürdü.

"neden aldın para vermiyor muyduk sana neyin eksikti itibarın mı yoktu paran mı azdı masrafın mı yetmiyordu bizden mi rahatsızdın neden para çaldın"

"çalmadım, hakkım olanı aldım bana verdiğin neydi ki ben sana az mı para kazandırdım sana çöp torbalarıyla taşıdığım paralardan taneyle çıkarıp verirdin şimdi hakkımı almamın sebebini mi soruyorsun"

yüzüne bir yumruk daha yedi bülent ve bastı küfrü,

"hay o elini ayağını sikiyim süleyman"

"len lavuk paranın yerini söyle nereye sakladın, söyle az hasarla kurtul"

"süleyman senelerdir senleyiz, tanıyorum seni ben bu gece sabahı göremiyeceğimi biliyorum.O yalanları ben yemem bu gece ne olacağını biliyorum"

"paranın yerini söylemeyeceksin yani?"

"para yok artık şu an kimdeyse onda kalacak artık ben biliyorum bana ne olacağını, öğrenemezsin benden artık bir şey uğraşma asıl yapacağın şeyi yap bitsin bu gece"

süleyman kapının arkasındaki sopayı alıp bülentin arkasına geçti, başının tam arkasına sopayla vurdu.Hemen adamları bülenti kucaklayarak yere yatırdılar, süleyman elindeki sopayla başından başlayarak bülente vurmaya başladı.Boynuda dahil olmak üzere vura vura aşağılara iniyordu.Bülentin yüzü kan içinde kaldı süleyman bülentin dizlerine vurup diz kapaklarını kırmaya çalışıyordu, sonra ayaklarına kadar indi bir süre sonra yorulup bıraktı.Bülentin yüzü insanın midesini bulandıracak haldeydi tüm vücudu titriyordu, burnu kırılmış yada çatlamış olacakki nefes alıp verirken hırlama sesi geliyordu.Süleymanın adamları bülenti yerden kaldırıp sandalyeye oturttular, süleyman sigara içmeye çıktı.Bir kaç dakika sonra döndü,

"parayı bir yere mi sakladın yoksa o pavyondaki orospuya mı verdin?"

bülent konuşamadı, süleymanın adamları bülentin yüzüne su döktüler.Tepki veremedi bülent sadece gözleri açıktı bakabiliyor ama konuşamıyordu.Süleymanın adamı sadık;

"su içirelim abi ağzının içi ıslansın"

"verin, bir de su veriyoruz kahpe evladına"

süleymanın adamları bülentin ağzının etrafındaki ve burnundaki kanı sildiler ve biraz su döktüler bülentin ağzına.

"şimdi cevap ver yoksa bu sopayı götüne sokarım bu sefer, parayı sakladın mı orospuya mı verdin?"

bülent tüm gücünü topladı ve zar zor çıkan sesiyle cevap verdi;

"orospu deme ona!"

"niye lan orospu değil mi o, parayla siktiğin her kadın orospudur o da orospu"

"senin karında mı orospu?sende karını sikmek için para vermedin mi.Başlık parasıyla almadın mı sen karını?"

dedi bülent, süleyman hışımla silahını çıkardı tam bülentin yüzüne doğru tetiği çekecekken adamları engel oldu,

"abi vurma dışarıdan duyan olur"

süleyman eliyle bülentin yüzünü tutarak,

"koynumuzda yılan beslemişiz sen abinin namusuna mı dil uzatıyorsun puşt!"

"namusunda gözüm yok, ama orospu deme ona"

"o kadar parayı iki günde onunla bitirmiş olamazsın paranın yerini söyle, senin zaten bu saatten sonra kurtuluşun yok daha çok uzatırsan o karınında canına mal olursun"

"ona dokunsan da dokunmasan da söylemem paranın yerini, bu işin rengi değişti artık süleyman"

"diyorsun? şimdi ben sadık ile çetini gönderip o karıyı çalıştığı yerden aldırayım getirteyim buraya önce güzel bir dayak yesin sonra bu gördüğün adamların hepsi şuracıkta gözünün önünde birer birer üstünden geçsinler he mi?"

"süleyman para yok!"

Bülent bu sözünden sonra yüzüne son bir yumruk darbesi daha aldı.Süleyman bülentin inadını biliyordu boşa çabalamak yerine nihai sonu uygun buldu.

"bunu kaldırın buradan o kemerin oraya götürün! O bulduğunuz kumarhane de etrafında masasında kim varsa kenara çekip konuşturun, bir kişi evini arasın o karıyıda çalıştığı pavyondan sessizce alın sabah buraya bana getirin"

O gece bülent şehrin eski yıkık kemerlerinin orada derenin dibinde iple boğuldu, cesedi o civarda bulunmasın diye suyun derin olduğu yerden akıntıya bırakıldı.O kemer dibinde öldürüleceğini anladığı an her insan gibi biraz daha fazla yaşamak istedi, annesi ve kardeşinden sonra sevgi gördüğü tek insan, sırma ile beraber geçirdiği güzel keyifli anlardan birine dönüp o anı çok değil bir kaç dakika daha yaşamak sırmanın yüzünü bir kere daha okşamak istedi, sırmanın kahkahalarını izlemek sabah kahvaltıdan önce sırmanın kendisini öpüp,

"aşkım hadi yumurtalı ekmek yaptım sana"

diyişini duymak istedi son defa.O gece bülent öldü.

Süleyman ellerini yüzünü kollarını yıkayıp çoktan çıkmıştı depodan.Saat epey geç olmuş sabah ezanı okunmak üzereydi.Süleyman sokaklardan tek başına hızlı hızlı yürüyordu bir yandan da üstünde kan lekesi olup olmadığına bakıyordu.Sabah ezanı okundu, süleyman koşar adım gidiyordu.Derken apartmanının önüne geldi peşinde kimse olup olmadığını kontrol ettikten sonra kapıyı açtı.Apartmanın merdiven ışığını açmadan karanlıkta merdivenlerin kenarından duvarlara tutunarak ayak sesleri duyulmasın diye usulca tane tane çıkıyordu.Durdu, anne-babası ile aynı evde ailesiyle kalıyordu, babasının evine herkesten gizlediği yeraltı insanı olarak değil sıradan bir insan gibi girmesi gerekiyordu.
Derin bir nefes çekti anahtarı usulca deliğe soktu.Kendi evine adeta bir hırsız edasıyla giriyordu.Kapıyı usulca aralayıp eve girdi ayakkabıları çıkarıp yerde serili gazetenin üzerine bıraktı.Salonun ışıkları açık ve kapısı aralıktı.Evde uyanık biri olduğunun işareti bu.Kapıdan baktı babası yerde oturuyordu.Kalp atışları hızlandı.Adeta parmaklarının uçlarında yürüyerek yatak odasına girdi karısını uyandırmadan kirli gömleğinin üzerine yelek geçirdi.Nefes alırken bile nasıl daha sessiz alabilirim diye düşünüyordu, çekmeceden bir çift temiz çorap çıkarıp giydi, başına takkesini taktı.Yatak odasından çıktı salona yöneldi, kapıyı açtı yerde oturan babasının yanına gitti ellerini önünde bağlayarak çömeldi,

"Allah kabul etsin baba! Ben sabahı cemaatle kılayım dedim"

"Allah kabul etsin oğlum"

"ecmain baba ecmain!"


yazan veysel turgay