8 Haziran 2016 Çarşamba

kuş

etrafında hiçkimse yoktu.tam da istediği gibi.soğuk soğuk bir rüzgar esiyordu.ama üşümüyordu.kanatlarını açıp rahat rahat süzülebilirdi.ya da bir şeyler yiyebilirdi.ama canı hiçbir şey istemiyordu.burada bu ağacın üstünde gerçekten istediği her şeye sahipti hatta neredeyse özgürdü.özgürlüğe en yakın hissettiği an bu ağacın üstünde tünemiş adayı ve denizi izlerkenki haliydi.aşırı derecede mutlu sayılmazdı.hani öyle çok neşeli yerinde duramayan kıpır kıpır artık daha ne deniyorsa işte öyle bir hali yoktu.son derece sakindi ama tam da olmak istediği yerdeydi huzurulu hissesdiyordu.rüzgar hala hafif hafif esiyordu

13 Mayıs 2016 Cuma

manastır

adnanın ortalarında denizin karanın içine iyice sokulduğu bir yer vardı.bu koyun tam ortasında küçücük bir ada bulunuyordu.adanın üstünde yıkıntı halde bir manastır iskeleti vardı.koydaki küçük plajda yarı çıplak oturmuş manastırı izliyordu.aslında buraya tam olarak kumsal denilemezdi,oldukça taşlık bir yerdi.kurumuş yosunlar ve sigara izmiritleri buranın ücretsiz bir plaj olduğunu hatırlatıyordu sık sık.her neyse işte denizin tam kenarında oturmuş karşıdaki manastıra bakıyordu.mistik hatta şiirsel bir manzaraydı bu.küçücük adanın ortasında bir zamanlar heybetli neredeyse üstünde bulunduğu adadan daha büyük bir yapının hayaletiydi izlediği.arkada deniz ve gökyüzünün birbirine karıştığı bir mavilik,manastırı sonsuzluğun girişinde duran bir nesneye çeviriyordu. binlerce yıl önce krallardan imparatırlardan sultanlardan bazen de kendilerinden kaçıp bu manastıra sığınan kadın ve erkekleri düşündü.mora despotunun eşcinsel oğlu ya da trabzon imparatorunun akkoyunlu prensiyle evlenmek istemediği için buraya kapatılan kızı olduğunu hayal ederken birden aklına kendi hayatı geldi.otuzlarındaydı ve işsizdi.hayatta istediği hiçbir şey istediği gibi gitmemişti ve essas kötü olan belli bir yaştan sonra artık geri dönüp bunları düzeltecek vakti kalmamasıydı insanın.romalıu ünlü bir generalin lafını düşündü kötü bir planın alternatifi yoktur.gerçekten alternatifi olmayan kötü bir plan gibiydi.ve şu anda üstünde mayosu doğu hristiyanlığı bu bölgeden yüz yıl önce silindiği için şu anda bakımsızlıktan çürümekte olan manastıra bakıyor ve kendi hakkında derin düşüncelere dalıyordu.adeta mistik bir yolculuktu bu.

8 Mayıs 2016 Pazar

mutluluk

yazar sadece yazar.biz normal insanların trajedileri küçük birer kağıt parçası gibi kayıp giden hayatları onun için sadece bir iştir.yazar yazar ve ödemesini alır faturalarını yatırır ve yine yazar.biz ise öksüre öksüre ciğerlerimiz sigara dumanıyla çürüye çürüye hayatlarımızı yaşamaya devam ederiz.ya da yaşamaya çalışmaya.ya da bir hayata sahip olmaya. yıllar önce henüz küçük bir çocukken büyüyünce yaşlanınca daha olgun bir insan olacağımı düşünmüştüm.sadece benim değil herkesin de. yaşım hala çok geç olmamakla birlikte aslında yaşlandıkça herhangi bir şeyin değişmediğini daha olgun tanrıya daha yakın ya da herhangi bir cevaba daha yakın olmadığımı görüyorum.bir sır yok.keşfedilmeyi bekleyen bir şey yok.veya var.ama bu olgunluğu bu "ermişliği" yaşlılıkla kazanma gibi bir şey yok. küçüklükten beri kendime sorular sorarım.hala da soruyorum.ama şimdi biraz daha bilgili olmakla beraber her şeyi çözmenin yakınında bile değilim.sorularımın çoğuna da yanıt bulamadım çünkü sonları yok gibi.belki bunlar soru bile değil. eski bilgelerin ermişlerin bulup da benim bulamadığım bir şey var mı diye hala merak ederim.en azından doğru soruları mı soruyorum acaba. sadece sorular sormuyorum okuyorum belki her defasında eskisinden daha az cahil biri oluyorum ama nihai bir sonuca her şeye anlama katacak büyük bir hakikate uzağım. belki yazsam bir şeyler aydınlanabilir.ama sadece bir yazar olmaktan korkuyorum.uzun uzun bir manzarayı ya da bir kadını tasvir edebilirim hatta o kadınının neler yaşadığını neler hissettiğini bütün psikolojik girdaplarını inci gibi kağıda dökebilirim tıpkı eski rus romancılar gibi. ama yine de hala o esas sorunun çok uzağında olurum.bilmiyorum belki de hayatımızı anlamlandıran bir "esas sorun" da yoktur.sadece yuvarlanıp gidiyor da olabiliriz.ya da varoluşçuların dediği gibi hayata kendimize benliğimize anlam katacak hatta "ben"imizi yaratacak olan da bizleriz.bilemiyorum.bildiğim tek şey anlamsız ve takıntılı bir halde yaşamaya çalıştığım. küçükken yaşamanın sonu gelmez bir acı çekme süreci olduğunu düşündüğümü hatırlıyorum.belki ben çok mutsuz bir çocuktum.belki de yaşamak gerçekten çok güzel bir şey.bazen yaşamanın nasıl bir şey olduğunu düşünürken yaşamımın çoğunu harcadığımı düşünüyorum.

20 Nisan 2016 Çarşamba

ada

adaya ilk kez yıllar önce turist olarak gelmişti.pek tanımadığı bir kızla birkaç gün bir pansiyonda kalmışlar biraz öpüşmüşlerdi.kızın pantolonunu asla çıkarmadığını hatırlıyordu sadece.bikaç hafta çıkmışlar sahil beldelerinde gezmişlerdi.birkaç yıl sonra iflas etmiş arabasını evini her şeyini satmıştı.şimdi bu adaya tekrar geliyordu.bu sefer bir turist olarak değil bir evsiz olarak.neden bu adayı seçtiğini de hatırlamıyordu açıkçası.yaşadığı şehre de uzaktı.aslında ülkenin bu yerlerini hiç bilmiyordu. ada merkezinde küçük bir kasaba vardı kuzeye gittikçe ada daralıyordu ilerde birkaç köy vardı.ada sakinleri ne kadar umursamaz insanlar diye düşünmüştü.çünkü köylere sadece birinci köy ikinci köy üçüncü köy gibi sıradan hikayesi olmayan duygusuz isimler kurmuşlardı. adanın yabancı yerlileri onyıllar önce yaşanan savaşlarda ya ölmüş ya da adayı terk etmiş gelenler de köylere tekrar isim vermeye gerek duymamış. üçüncü köyün olduğu yer galiba koruma bölgesi gibi bişeydi burdaki evler aslında bunlara ev demek bile güçtü barakalar diyelim o kadar bakımsız ve yıkık haldeydi ki sanki yüz yıl önce yaşanmış savaş burada hala devam ediyor gibiydi.adalıların bu evleri tamir etmesi yasaktı galiba çünkü doğla parkın içinde kalıyordu. üçüncü köyün sakinleri gerçekten dışlanımış insanlardı etnik azınlıklar evsizler işsiz güçsüzler... ikinci köyün oralarda turistik tesisler filan vardı.havalı butik oteller hippi tarzı adamların takıldığı kamplar filan.buralarda pek ev de yoktu.parası yetmezdi olsa da.üçüncü köye geldi bu yüzden.yolculuğun çoğunda otostop çekti.sonra zeytin ağaçlarının ortasında terk edilmiş bir barakaya yerleşti ve uyudu. artık bir aydır adada yaşıyordu.pek kimseyle konuşmuyordu.haftada bir yürüyerek merkeze iniyor yumurta filan alıyordu.kısa hikayeler yazmaya çalışıyordu.ama çok geçmeden sıkılıyordu hepsinden.resim çizme yeteneği yoktu.malzemesi de.keşke resim çizmeyi öğrenseydim diye düşündü.belki de yeteneği vardı.küçükken derslerde karikatür çizerdi hep.hatta bu yüzden sık sık azarlanırdı.bu arada adanın manzarası gerçekten çok güzeldi.etrafında yüzlerce küçük ada daha vardı.ortalarında ise sonsuzluk gibi uzanan masmavi bir deniz.burda sonsuza kadar yaşabilirim belki diye düşündü.ama parası yavaş yavaş bitiyordu.evsiz bile olsanız paraya ihtiyacınız oluyor.garipti bu.kafasında evsizleri hiçbir şeye hitiyacı olmayan hayattan tamamen kopmuş insanlar olarak düşünürdü.ama her gün ekmek ya da yumurta alması gerekiyordu.bazı geceler üşüyordu.etrafındaki herkes de onun gibiydi diğer evsizler ya da mülteciler sürekli etrafta yenilecek bir şey arayarak ya da dilenerek hayatta kalmaya çalışıyorlardı.gerçek özgürlük bu değil diye düşündü.hayatta hiçbir amacı kalmamıştı.ama canına da kıymak istemezdi.çünkü canı acırdı.hiç parası yoktu.evi yoktu.hiçbir şeyi yoktu.