17 Nisan 2012 Salı

davetsiz misafir





kabuslarla dolu bir gece uykusudan uyanııp kendime bir kahve yapmak için mutfağa gitmiştim.her sabahki gibi yine sinirliydim.çünkü yine hemen hemen her sabah olduğu gibi ne kadar salak bi hayatım olduğu aklıma gelmişti.kendi kendimden tiksinerek ocağın altını yaktım.su ısnınana kadar biraz buzdolabını karıştırdım.hiç açılmamış bir şişe şalgam suyu pörsümüş domates kalıntıları ve biraz da dia salam vardı dolapta.yine her sabahki gibi iştahsızdım.balkona çıkıp yoldan geçenleri izlemeye karar verdim.işe giden insanlar vardı etrafta.okula giden kızlar.bıyıklı tesisatçı tipli adamlar.bir ihtiyar geçti sonra aksaya aksaya yürüyordu.bir ara üstünde bi kedinin oturduğu bizim eski şahine dayanacak gibi oldu.bu esnada gözüm yolun sonundaki caddeden geçen bi arabaya kaydı.çok güzel bir kız mavi bi fiatın içinde yavaş yavaş geçti caddeden.
mutfağa döndüm suyum ısınmıştı.şekeriz bi kahve yaptım kendime.sonra bi sigara yaktım.öylece ayakta duuyordum.yapacak bir işim gidilecek bir adres beklenen bir telefon beklenilen bir posta ya da mesaj kapatılması gereken bir eşya vb yoktu ortalıkta.ayakta öylece durup sigara içmeye devam ettim.sonra aklıma ortaokul öğretmenlerimden biri geldi sonra gidilen bir okul gezisini hatırladım ortada hiç bi neden yokken.sonra hayatım ne kadar sıkıcı diye düşündüm.hayatımın değişik dönemlerinden birbiriyle alakasız bir kaç görüntü öylece gelip geçti gözümün önünden.lisedeyken ucuz kitap almak için alsancakta gittiğim bi kitapçı mı istersiniz yoksa bir gün bir yaz günü bir yerlere giderken yolsa arabamın gazının bitmesi mi.birbiriyle alakasız onlarca görüntü adeta beynime akın ediyordu.ilişkimizin yürümediği bir kız geldi aklıma sanki farklı diller konuşuyor gibi yabancıydık birbirimize.sonra bir kaç kere komik biçimlerde dolandırılışlarım geldi aklıma.bir zamanlar aşırı derecede salak olduğumu düşündüm.bir yandan da aşırı derecede şansız olduğumu.
sonra kafamda kendşmce bütün hayatımı özetledim.evet salakça şeyler yaptın.çünkü küçükken salaktın.ama bir yandan da şansım gerçekten yaver gitmemişti.
esas soru belki de bundan sonra ne yapabilirmdi.aslında haytımın neredeyse yarısını hayatımı muhakeme etmekle geçirdiğimi farkettim.belki biraz da aksiyon zamanı gelmişti artık.belki artık harekete geçmeliydim.sonra durduk yerde insanlar neden bu kadar kötü diye düşündüm.sakallı bir adamın yüzü sanki eriyerek geçti gözümün önünden.leş yiyen sırrtlanlar geldi aklıma.önce sırtım sonra bütün vücudum soğuk soğuk terledi.
sanırım kafayı yiyordum.asşında daha önce de kafayı yemeye çok yaklamıştım.hatta belki lisenin son yılı (ne saçma olaylardı) o yaz yemiştim kaayı çoktan.ama sanırsam bu seferki farklıydı.sanırsam ben hayatımı sona erdirmeyi düşünüyordum ciddi ciddi.bir kere ehliyetim henüz yeniyken angutça bir sollama yaptığım o günü saymazsak sanırım ölüme en yakın olduğum gün bugündü.
insanın ölüme gitmesi böyle bir şeymiş demek diye düşünüdüm.ama işin tuhaf yanı hiç de öyle matem havası yoktu ortamda.sadece güneşli sıkıcı bir gündüz vardı dışarda.öyle "dışavurumcu" karanlık bir görsellik tamtam sesleri üfleyen borular bir gerilim müziği filan yoktu etrafta.üstünde yoğurtlu dolma lekesi olan eşofman altıyla mutfakta kahve ve sigara içen sakallı bir adam dışarda ise karşı apartman buzdolabı taşıyan nakliyecilerin görüntüsü vardı.sıkıcı bir salı günüydü.çocuklar servise biniyor işe giden takım elbiseli bir adam çaktırmadan burnunu karıştırıyordu.sıradan bir salı günüydü.beklentisiz.normal.sakin.
diğer yandan ben de birazdan ölecek gibi hissetmiyordum.hatta gidip önce sibel kekillinin oynadığı şu yabancı diziyi izlesem mi diye bir ara düşünmüştüm bile.
sonra sırf üniversiteye gidebilemk için kalkıp anadolunun ısısz bir kasabasına yerleştiğim o son çocukluk günlerine benzeyen o günlerde sık sık okulun konferans salonunda oynatılan yüzüklerin efendisi gösterimlerine gittiğim aklıma geldi.her şey çorap söküğü gibi ardı ardına geldi.değişen sınav sistem yüzünden üniversiteye gidemeyen bir çocuk kıçını yırtarcasına çalışıp ancak bir taşra okulunu tutturabiliyor.sonra kalkıp gidiyor.lisede ondan öncesinde zaten okul konusunda hep sorunlu bi geçmişi olmuş.neyse gidiyor.yine olmuyor.yapamıyor.bir yandan onun asosyalliği bir yanda bir takım tip tip insalar.
orta anadoluda bir gece ıssız bir bozkırda ısısz bir tarladan geçerek ysüpermarket benzeri bir yere yaklaşık on kilometre yürüyüşü hala dün gibi aklında.
sonra yine okumaktan vazgeçmedi.bir kaç okula girip çıktı.hatta diploması bile oldu hiçbir işe yaramasa da.evet okul konusunda şansı yaver gitmmeişti.yaklaşık on yıldır ordan oraya sürüklenip bir baltaya sap olmaya çalıştı.ama hep engeller vardı.
zaman geçmiş dünya değişmişti.o ise annelerinin yanında hiçkimsenin hatırlamadığı biri olarak aşamya devam ediyordu.loser kaybeden vb havalı isimler verilebilrdi ona.ama o en çok hödük kelimesini yakıştırıyordu kendine.
bir otobüs yolculuğu sırasında arkamda oturan kızlara asılmak için sürekli size "guzuz" getiriyim mi diye onları rahatsız eden bir muavini düşünürken kapı çaldı.açtım ve açar açmaz uzay zaman çizgisinde bir kayma olduğunu anladım.karşımdaki "ben"dim.napıyon dedi.iyiyim dedim.davet etmeden içeriye girdi.bir açıklama bekliyordum.karşımda benim eski kıyafetlerimi giymiş saçı sakalı aynı benim gibi dutan sanki aynı şu andaki ben vardım.sen kimsin diye sordum.ben senim dedi.sanırım kuantum muantum bi olay oldu ve burdayım.tamam dedim.aç mısın diye sordum karnını doyurdum.sonra geceleri televizyon karşısında uyuduğum kanepeye yatırıp uyuttum.
kendimle yaşamaya böyle başladım.
aradan günler geçti.bu bensem eğer kendimdewn gerçekten nefret etmiştim.bütün gün uyuyor gece uyanıyor yemek yiyor sonra bütün gece internet başında oturuyordu.sürekli yaşadığı hayattan şikayet edip duruyordu.bu eşşek kadar otuz yaşında adam babası eve ekmek getiemk için 60 yaşında bir otoparkta gece bekçişiği yaparken bütün gün evde oturup üç kuruşluk ingilizcesiyle yabancı dizi izliyor feysbukta geziyor sağdan soldan okuğu bikaç şeyle bazen bütün gün ahkam kesiyor hatta ergen kızların bloglarına benzeyen "hayat çok anlamsız püff"  bir bloga sahiplik yapıyordu.içten içe bi tivitır fenomeni olmaya çalıştığını da çok geçmeden farkettim.
sırf bunlarla kalsa iyi bazen de internetten ya da sağdan soldan sorunlu ya da pespaye bikaç hatun buluyor bütün zamanını onlarla öldürüyordu.
hele bir tuvalete girmeye görsün saatlerce çıkmak bilmiyordu.
kısaca salak mı salak tam bir baş belası beyinsiz bir adamdım ben.
ona sorarsan bütün kötü şeyler onun başına gelmişti.sonra hep talihsizlikler onun başına geliyordu.(aslında bazı noktalarda ona hak vermemek mümkün değildi) ama be adam sen de olmuyorsa zorlama artık.7 senedir kpssye giriyordu.90 küsür puan alması gerekiyordu.şu son yedi yılda aldığı en baba puan 80di.olmuyorsa bırak başka bi işin ucundan tut.hatta bir keresinde karşıma alıp konuştum da.denemedim mi sanıyon dedi.özel sektörde de iş aramış hatta bulmuş.sonra cadı kılıklı bi idareci kadın onu sebepsiz kovmuş.başka da iş bulamamış.diğer yandan annesine (anneme) aşırı derecede bağımlıydı.bütün hayatını annem idare ediyordu.bir yandn annemin ne kadar cadı bi kadın olduğunu bildiğim için biraz da hak veriyordum kendime.bir de gerçekten eleman acayip şansız bi tipti.bir keresinde sınavı tam kazanacak gibi olmuştu.sonra sınav iptal edilmişti.
kafam karmakarışıktı sakallı ve göbekli otuz yaşında bir adamla aynı odayı paylaşmak zorundaydım ve dahası bu adam bendim.

2 yorum:

  1. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Bu yazı blogunda okuduğum ilk yazı. Daha ilk satırda orada bana benzer bir adam olduğunu anladım.

    YanıtlaSil