13 Mayıs 2016 Cuma

manastır

adnanın ortalarında denizin karanın içine iyice sokulduğu bir yer vardı.bu koyun tam ortasında küçücük bir ada bulunuyordu.adanın üstünde yıkıntı halde bir manastır iskeleti vardı.koydaki küçük plajda yarı çıplak oturmuş manastırı izliyordu.aslında buraya tam olarak kumsal denilemezdi,oldukça taşlık bir yerdi.kurumuş yosunlar ve sigara izmiritleri buranın ücretsiz bir plaj olduğunu hatırlatıyordu sık sık.her neyse işte denizin tam kenarında oturmuş karşıdaki manastıra bakıyordu.mistik hatta şiirsel bir manzaraydı bu.küçücük adanın ortasında bir zamanlar heybetli neredeyse üstünde bulunduğu adadan daha büyük bir yapının hayaletiydi izlediği.arkada deniz ve gökyüzünün birbirine karıştığı bir mavilik,manastırı sonsuzluğun girişinde duran bir nesneye çeviriyordu. binlerce yıl önce krallardan imparatırlardan sultanlardan bazen de kendilerinden kaçıp bu manastıra sığınan kadın ve erkekleri düşündü.mora despotunun eşcinsel oğlu ya da trabzon imparatorunun akkoyunlu prensiyle evlenmek istemediği için buraya kapatılan kızı olduğunu hayal ederken birden aklına kendi hayatı geldi.otuzlarındaydı ve işsizdi.hayatta istediği hiçbir şey istediği gibi gitmemişti ve essas kötü olan belli bir yaştan sonra artık geri dönüp bunları düzeltecek vakti kalmamasıydı insanın.romalıu ünlü bir generalin lafını düşündü kötü bir planın alternatifi yoktur.gerçekten alternatifi olmayan kötü bir plan gibiydi.ve şu anda üstünde mayosu doğu hristiyanlığı bu bölgeden yüz yıl önce silindiği için şu anda bakımsızlıktan çürümekte olan manastıra bakıyor ve kendi hakkında derin düşüncelere dalıyordu.adeta mistik bir yolculuktu bu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder