9 Ağustos 2012 Perşembe

bir zamanlar ergendim



liseye gittiğim günlerde büyük bir kimlik arayışı içerisindeydim.bir gün grup yorum konserine gidiyordum bir gün sohbete davet ediliyor abilerle pilav kaşıklıyor bazen de "anarşist" olduğunu söyleyen arkadaşlarımla üstümde kuru kafalı tişörtüm alsancak kilise sokağında şarap içiyordum.lise kantininden sucuklu tost alırken "meydın" türkiyeye ne zaman gelcek abi yaa diye sorular sorarken ertesi gün beethoven cdsi alıyordum.sancılı bir ergenlikti benimki.çok fazla kitap okuyor bir kaç gün sonra okuduğum kitaptaki kişiler gibi davranıyordum.her şeye özeniyordum.bir gün dışavurumcu bir yazar olmaya karar veriyor ertesi gün kendimi bizzat devrim yaptığım bi latin amerika ülkesinin devlet başkanlığı koltuğunda görüyordum.bir başka gün thrash metalle anadolu ezgilerini birleştiren bir rock grubu kurup dünya çapında bir turneye çıkıyordum.bazen ufolara kafayı taktığım oluyordu bazen de modernizm açmazı üzerine kafa yoruyordum.peki sürdürülebilir ekolojik bir kalkınma mümkün müydü acaba?
tam anlamıyla bir hayal dünyasının içinde yaşıyordum.ve henüz üstüme vazife olmayan boyumu aşan ne varsa merak edip kurcalıyordum.
neredeyse hergün bi kitap bitiriyordum.evet çok yalnızdım.ve doğru düzgün pek arkadaşım yoktu.bazen oturup uzun uzun hayatın anlamı ne diye düşünüyorum.ve sürekli bi şekle bi biçime angajman olmaya çalışıyorum.bitmek bilmez bi anlam arayışı varoluşsal sancılar içindeydim.
felsefik bi ergendim.
lise sona doğru hedeflerim biraz netleşti.üniversitede iletişim ya da sinema gibi bişey okumak istiyor ve sıkı bir solcu olmanın hayallerini kuruyordum.o zamanlar ödp'nin yeni kurulduğu günler ve solculuk çok moda.ali kırca sürekli gül ve devrimden bahseden programlar yapıyor.siyaset meydanında yaşar kemal çıkıyor.
ben ise alsancaktan eski kitapçılardan aldığım kitapların etkisiyle iyiden iyiye solculuğa ısınıyorum.aslında ne olup bittiği hakkında bir fikrim yok fazla.ama okuduğum takip ettiğim medyadaki (kitaplar dergiler radyo ve tv programları belgeseller filmler...) siyasi  atışmaları gördükçe "solculuk" denen yerin çok hareketli bir yer olduğunu ve orada aksiyonlu bir şeyler döndüğünü anlayabiliyorum.(sürekli bişeyciler bişeycilerden ayrılıyor onlar ötekileri bişeycilikle suçluyor o onla birleşme yoluna gidiyor bi yazar onun romanı şey açısından çok şey buluyor ama öteki de boş değil ha o da yapıştırıveriyor cevabı.... çok renkli bir dünya gibi geliyor bana o zamanlar bu pek anlamadığım yer.aslında siyasetin doğasında bu tip tartışmaların olduğunu hatta siyasetin neredeyse tamamen bu olduğunu çok sonra fark ediyorum) ve deli gibi özeniyorum.üniversiteye başlar başlamaz hemen "eylem"e geçeceğim günün gelmesini bekliyorum.bu arada solcu olduğumu benden başka bilen yok.
eylem dediysem öyle vurdulu kırdılı şeyler değil afiş asma miting filan.tamam salak bir ergenim ama hepsi bu.
sonra 28 şubat geliyor.
imam hatiplerin önünü kapatmak için saçma sapan bir  katsayı ve bunun yanında bi "okul puanı" uygulaması getiriliyor.fiiler tepişirken yine çimenler eziliyor sizin anlayacağınız.
ee ben lise günlerim boyunca nasıl olsa okulda aldığımız notun üniversite sınavına bi etkisi yok diye doğru düzgün ders çalışmamışım.(yani okul derslerine) diploma notum 2.
össyi fullesem bile aldığım puan üniversiteye girmeye yetmiyor.benim bütün ergenlik hayallerim yıkıldı tabi bi anda.aslında bi meslek kariyer sahibi olamıcam diye değil o filmlerden romanlardan gördüğüm "üniversite ortamı"nı yaşayamıycam diye üzüldüm en başta.tabi ergenlik kafası.
yıllardır süren bir baltaya sap olma mücadelem o günlerde başladı.lise bitti.üniversite sınavına bir kaç kere girip çıktım.deli gibi ders çalışıyorum.türkçeyi filan fullüyorum.cevap anahtarı gibiyim o derece.zeki ama çalışmıyor diyen öğretmenlerimi haksız çıkartıyorum peş peşe.ama okuldan puan gelmiyor hacı.bir türlü olmuyor.eski siyasi içerkli filmlerden siyah beyaz resimlerden aşina olduğum istanbul üniversitesi giriş kapısını görüyorum rüyalarımda.giderek benden uzaklaşıyor.günler geçtikçe anlıyorum ki istanbul ya da ankarada üniversite okumak o filmlerden gördüğüm atmosferi yaşamak,bir eylemden sonra basın açıklaması yapmak,kortejin önünde yök kaldırılsın pankartı taşımak eylemde tanıştığım solcu bir kızla ateşli ve siyasi içerikli bir aşk yaşamak... sonra içeri girip çıktıktan sonra kız beni terk edecek sonra kadir inanırın şimdi ismini unuttuğum o filmindeki gibi bir zamanlar solcu olan ama sonradan solcuğu bırakıp zengin kapitalist birer reklamcı olan eski arkadaşlarımı bulacağım ve onlara bir çift söz söyleyip posta koyacağım öyle böyle...arka planda zülfü livaneli çalan sepya hayaller...
 bir sürü hayalim var.ve anlıyorum ki uzun bir süre ve belki de sonsuza kadar hayal olarak kalacaklar.bu tip şeyleri anca rüyamda göreceğimi iyice idrak ediyorum.
sonra başlıyorum şöyle iki yıllık bişey olsun bari kıyısından köşesinden o havayı soluyalım diyorum.öss tercih kitapçığını altına üstüne getiriyorum.sonra bayburt ısparta gibi yerlerde iki yıllık okulların bazılarını tutturabildiğimi keşfediyorum.iyani zmir istanbul ankara gibi yerlerde iki yıllık bile tutturamadığımı fak ediyorum.

 to be continued

3 yorum:

  1. uff. Okul puanının bu derece etkili olduğunu bilmiyordum ya. Çok üzücü ve sinir bozucu bir durum.

    Yalnız seni ve hayallerini sevdim, böyle renkli ergenler olsa her yerde, inan bana sadece "öylesine" okuyup aklından hiçbişeu geçmeyen iki kitap kapağı kaldırmamış insancıklarla doldu taştı okullar, bu bahsettiğim okullar da anadolu liseleri he, öyle ezber ezber almışlar puanı ama hayat hakkında hiç bir düşüncesi yok, yaşadığı yer hakkında düşüncesiz ve ilgisiz.... Ben de çok sancılı bir dönem geçirdim bu yüzden de blogta rahatladım işte :)
    bu sene gireceğim üni ye ben :)
    güzel sanatlar için çalışıyorum..
    Ve eskişehir yolundayım şuan, akşam yolculuğumu keyiflendirdi yazın, çok teşekkür ederim :)
    ya, keşke bir şekilde girebilsen şu okullardan birine ya.

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil