23 Aralık 2013 Pazartesi

katalonya'ya selam



ispanyollar akdenizli bir millettir.çabuk sinirlenirler,vurup dökerler,sonra sinirleri çabucak geçer.tarih boyunca kimi zaman bi kontun dalavereleri kimi zaman bambaşka nedenlerle (aslında bu nedenlerin çoğu ispanya tarihinin diğer avrupa uluslarının tarihinden biraz farklı seyretmesinden kaynaklanır,örneğin reform ispanyaya hiç uğramamış,avrupada hakim siyasi düşüncelerin bir kısmı ülkeye çok geç ulaşmıştır.hani tarih kendini tekrar eder diye bi laf vardır ya aslında tarih kendini tekrar etmez sadece her ülkede aynı anda yaşanmaz,yani kimi ülke orta çağdayken diğeri yeni çağa çoktan geçmiş olabilir,tarih izafidir) sık sık kendi aralarında savaşa tutuşmuşlardır.bunlardan sonuncusu ve en bilineni 1936-1939 yılları arasında yaşananıdır.sıklıkla ispanyol iç savaşı diye adlandırılan bu savaş aslında 4. ya da 5. ispanyol iç savaşı filandır.
peki biz ve dünyanın geri kalanı neden bu sonuncusunu daha sık bilmekteyiz.ya da diğerleriyle ilgili hiç bi film çekilmezken sonuncusuyla ilgili bu kadar çok film çekilmiştir?ya da bu kadar çok kitap yazılmıştır.
gelin önce yirminci yüzyılın başlarına dönelim.1917'de tarihte sosyalistler tarihte ilk defa bir ülkede iktidarı ele geçirdiler.büyük devletler ortak düşmanları sosyalistlerin bu hareketini önleyebilmek adına pek az şey yapabildi çünkü o sırada birbirlerini boğazlamakla meşguldüler.(bknz:1. dünya savaşı) sosyalitler kısa sürede çarlık rusyasının bütün kurumlarını ele geçirip iktidarlarını sağlamlaştırdılar.önlerinde hem teorik hem de pratik anlamda geçmeleri gereken sorunlar vardı.leninin ölümünden sonra ülke kısa süreli bi iktidar boşluğu yaşadı.ardından stalin yönetimi kısa sürede toparlamayı başardı.rakini troçkiyi sürgüne göndererek ülkeyi demir yumrukla yönetmeye başladı.sosyalistlerin önündeki ilk ve en önemli sorun şuydu:devrimi başka ülkere taşımalılar mıydı yoksa sadece kendi ülkeriyle rusyayla mı ilgilenmeliydiler? bekara karı boşamak kolay troçki devrimi ihraç etmeliyiz görüşünü savunuyordu.ama kaybedecek bişeyi yoktu.stalinin ise yönetmesi gereken bi ülkesi vardı.ve etrafı düşmanlarla çevriliydi.neredeyse bütün dünyanın gözü sovyet rusya üzerindeydi.çünkü dünyadaki bütün iktidarlar için ortak düşmandı sovyet rusya.stalin ikinci görüşü benimsedi ve tek ülkede sosyalizm politikasını yürürlüğe koydu.devrimi başka ülkelere ihraç etmeye hiç gerek yoktu.zaten rusyayı parçalamak için çoktan harekete geçmiş büyük devletlere başka devletlerinde katılması rusyanın işene gelmezdi.aslında stalin sol kesim içinde çokça eleştirilmesine neden olan bir biçimde büyük kapitalist devletlerle iyi geçinme politikası yanlısıydı.hatta yapabilirse onları birbirine karşı kışkırtmaya deyim yerindeyse iti ite kırdırmaya çalışlıyordu.zaman zaman fransayla zaman zaman almanyayla yakınlaştı.ama bütün hamleleri tamamen 'politik'ti.hiç birine karşı gerçek anlamda bir sevgi ya da muhabbeti yoktu.
gelelim ispanyaya.efendim aslında sıkça kullanılan yanlışlardan biridir bu insanlar ispanya iç savaşını genelde bir komünist faşist kapışması olarak görür.aslında durum kısmen bunu da barındırmakla birlikte görünenden oldukça farklıldır.ispanyada krallık otuzlu yılların başlarında kaldırımış yerine cumhuriyet kurulmuştur.daha sonra ılımlı bi sol hükümet kurulur.eski rejim yanlısı subaylar ayaklanır.aslında ne yeni kurulan hükümet komünist veya sosyalisttir,ne de ayaklanan subaylar faşisttir.general franco ve yanlıları olsa olsa en fazla gericidirler.hani sol jargonla söylemek istesek.yani adamlar monarşinin tekrar kurulmasını,katolik kilisesinin daha da güçlendirilmesini isteyen gelenekçi adamlardır.büyük toprak sahiplerinin de desteğini almışlardır.ama bu onları avrupadaki sanayileşmiş ülkelerdeki faşist partiler gibi bi oluşum yapmaya yetmez.hani en fazla aşırı sağcı denilebilir denilse denilse bu adamlara.çünkü faşizm ve nazizm bu gelenekçi sağdan bambaşka bir sağ anlayıştır ve dayandığı toplumsal dinamikler bambaşkadır.gelelim cumhuriyetçi hükümete.adamlar bırakın komünizmi sosyalist olarak bile tanımlanamazlar.sosyal demokrat gayet naif bi politika yürüten adamlardır.yani en başta ispanyol iç savaşı denilince akla gelen komünist-faşist savaşı yanlış algısını düzeltip devam edelim
gelelim orwellin kitabına.orwell sol içindeki daha önce bahsettiğimiz troçkist-stalinist ayrımında troçki görüşlerine daha yatkın,stalin denetimindeki ispanyol komünist partisinin önce bi savaşı kazanalım sonra devrim yaparız politikasına şiddetle karşı çıkıyor.ama körü körüne bi şeye inanan bi adam da değil,kitapta bazen belki karşı taraf daha haklıydı ama bu kadar da üstümüze gelmeselerdi keşke gibi bikaç cümle kurduğunu okumak mümkün.ama sonuçta siyaset çok çirkin bi mecra,güzel amaçlarla,dünyanın en ahlaki amaçlarıyla yola çıksanız da bir süre sonra 'politik' davranma ihiyacı oluşuyor ister istemez
kitaba geri gelmek gerekirse.özetle hikayesi şu.orwell ispanyaya gider.amacı gazeteciliktir.bazı kaynaklarda değildir de deniyor emin değilim diyelim ki öyle.general franco solcu hükümete karşı ayaklanmış,hükümet çareyi arasıın aslında pek de iyi olmadığı sendikalardan yardım istemek de bulmuş.'marjinal' solcuları silahlandırmış.-sonra onlar vasıtasıyla ayaklanmayı bastırmaya uğraşırken bir yandan yeni bir düzenli ordu kurmaya çalışıyor tabi. -orwell bu atmosferden,tamamen amatör ve gönüllü kimselerden oluşan bu birliklerden etkilenir ve bunlardan birine katılır,amacı her geçen gün büyüyen hitler ve yandaşlarına artık bir yerde dur demektir.ve çok geçmeden düşündüğü pek çok şeyin aslında öyle olmadığını fak eder
siyasi fraksiyonlar arasındaki nefret faşizme olan nefretle neredeyse eş durumdadır.sol kesim bölünmüş ve parçalanmış haldedir.zaman zaman savaş kuralları ihmal edilmektedir-çocuk askerler kiliselerin yağmanlanması vb
özetle durumun bulunduğu yerin pek de düşündüğü gibi bi yer olmadığını anlar.siyasetin çirkin yüzünü sonuna kadar görür hisseder ve yaşar
stalinden emir alan komünist parti önce savaşı kazanalım sonra devrim yaparız görüşündedir.aslında bir yere kadar onlara hak da verir.ama asıl amaçlarının radikal sol unsurları siyasetten soyutlamak olduğunu anlar.batılı ülkeleri pek korkutmamak adına -belki ilerde hitlere karşı onlarla ittifak kurmayı düşünüyordu rusya çünkü- romantik ve radikal sosyalistlerin,anarşistlerin,sendikalistlerin hükümet ve komünistler tarafından tutuklanması bardağı taşıran son damla olur.orwell kalbi kırık biçimde ispanyadan ayrılır.stalin rusyasının devrimi sattığını düşünür orwell.daha sonra yazacağı pek çok eserde ispanyada görüp yaşadıklarından izler vardır.-1984,hayvan çiftliği-
solcuların iktidara geldikten sonra sağcılaşmalarını sık sık eleştirir hayatı boyunca.çiftliğin yönetimini ele geçiren domuzların bir süre sonra insanlaşmaları gibi alegorilerle anlatır bunu bazen,bazen de daha doğrudan,1984'te olduğu gibi.
iktidarını ne pahasına olursa olsun koruma içgüdüsü körü körüne itaat bu ve buna benzer şeyler
orwellin eleştirilerinin siyasi karşılığı troçkizm olarak karşılığını bulur.ama tam olarak da bununla sınırlandırılamayacak kadar derindir eleştirileri
gelelim benim düşüncelerime.sovyet rusyanın o dönemde etrafında giderek daralan çemberi krımak için zaman zaman liberal demokrasilerle iş birliğine gitmesi zannımca çok da esefle kınanacak bi durum değil.bi ideolojinin bir ülkenin korunması ve geleceğe aktarılabilmesi için bazen düşmanınla bile işbirliği yapabilirsin bence.sonuçta 'reel' siyaset romantik ahlaki artık adına ne diyorsanız kitaplarda yazan güzel sözlerle pek yürümüyor
ama bunu yaparken kendi içindeki insaların bu kadar üzerine gidilmeseymiş sol içinde bu kadar büyük küskün bi kitle yaratılmasaymış daha iyi olurmuş
yani sosyal demokrat ispanyol hükümetinin imajı yurt dışında bozulmasın diye ispanyol sosyalistlerine ya kardeşim siz de devrimi sonraya erteleyelin denmeseymiş onların da biraz gönlü alınsaymış ne bileyim siyaset gerçekten zor iş her ülkenin kendine göre bi geçmişi var belki mbu yüzden pek çok şeyi anlamakta zorlanıyoruz
mesela ispanyol iç savaşıyla ilgili filmlerde ya da kitaplarda en çok ilgimi çeken şeylerden biri ispanyol solundaki kilise nefreti olmuştur.tamam belki marksizm ya da anarşizmin dinle arası pek yoktur bunu anlarım ama topyekün bütün kiliselere saldırmak isa heykellerini kurşunlamak
başka bi ülkede bunun benzerini görmedim.latin ülkerinin pek çoğunda da.-belki biraz meksikada-
dediğim gibi her ülkenin kendine has siyasi bi atmosferi var.orwell kitapta biraz da bunları da anlatmak istemiş.sık sık gazete binalarında oturmuş savaşı yazan gazetecilere kızıyor.gelp görmeden yaşamadn savaşı anlatmaya çalışıyorlar diye
özetle kitap bi dönemim ruhunu yakalamak anlamında çok başarılı.bizzat birinci elden tanıklık sunuyor bize.okumadan önce biraz o dönemin genel siyasi atmosferi de bilirse hiç sıkılmadan okunacak güzel bir kitap
iyi okumalar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder