11 Kasım 2011 Cuma

arap baharı ve biz


arap baharı ilk başladığı günlerdi batı yanlısı işbirlikçi rejimler birer birer düşüyordu.bu ilk başta kuzey atlantik kapitalist dünyasını tedirgin etti.ancak çok geçmeden abd süper bir manevrayla durumu kurtardı.tıpkı uzak doğu dövüş sanatlarını andıran bir biçimde hani rakibin attığı yumruğu alıp ona karşı kullanmak filan gibi abd arap baharıyla savaşmak yerine onu alıp kendi amaçları için kullanabileceği hale getirdi.arap baharı birden abd ya da batıya muhalif ya da onlarla çok anlaşamayan ya da yapı itibariyle uyum sağlamakta zorlanan/zorlanabilecek ülkelere çevrildi.libyada rejim değişikliği bunun güzel bir örneğiydi.
tabi bu arada suudi arabistan ve körfezdeki kıpırdanmalar büyümeden bastırıldı.arap baharının seyri tamamen batıyla sorun yaşayan ülkelere döndü.sırada suriyenin olduğunu tahmin etmek için uluslararası ilişkiler uzmanı olmaya gerek yok.peki suriyede neler olabilir gelin hep birlikte biraz düşünelim.
esad hanedanlığı hiç bir zaman rahat günler yaşamadı.israille sürekli çatışma halindeydi.komşusu ırakta baasın farklı bir fraksiyonu iktidardaydı ve araları pek de iyi sayılmazdı.türkiye nato üyesi olduğu için sovyetlerin sıkı dostu olan suriyenin türkiye ile de pek dostane ilişkiler kuramayacağı aşikardı.üstüne üstlük suriye hatayı kendinden zorla kopartılmış bir vatan parçası olarak görüyordu.


 

ürdün batı çizgisindeydi.dolasıyla ilişkiler limoniydi.tek kavga etmedği komşusu lübnandı ama bunun sebebi lübnanlıların zaten birbirlerini öldürmekle meşgul olmasıydı.

 






özetle esad hanedanlığı kurulduğu günden bu yana pek sağlam bir zeminde değildi.ama her nasılsa her dönem bir şekilde ayakta kalmayı başardı.tabi ki esad ailesinin inanılmaz politik becerisi bunda en önemli etkendi.soğuk savaş iran-ırak savaşı körfez savaşı arap-israil savaşları ve lübnan iç savaşına dolaylı ya da doğrudan müdahil olarak her dönemde genelde doğru ata oynamayı bildi suriye.lübnan iç savaşındaki ustaca siyasi manevralarıyla bir zamanlar kendinden koparılmış bir parça ( fransız manda yönetimi ) olarak gördüğü lübnanı istikrarsızlaştırmak için elinden geleni yaparak neredeyse 20 yıl boyunca ülkeye fiilen yeniden hakim oldu
hatta biraz abartılmış olsa da çakal carlos ve ekibini himaye ederek avrupanın içlerine kadar operasyonlar yapabildi bir dönem.ve pkk meselesinde en büyük rakiplerinden birini nasıl ustaca zayıflattığını da bizzat gördük.bu kadar siyaset üstadı olan bir hanedanlığın kolay kolay yıkılacağını sanmak zor.ancak bir şeyler değişti
şu an için abd ya da batının suriye için kesin hatları olan bir plan hazırladıklarını sanmıyorum.içteki islamcı muhalefeti biraz okşayıp neler olup biteceğine bakıcaklar gibi.eğer rejim içten yıkılmayacak gibiyse ve rusya çin ikilisi de çok gürültü çıkarmazlarsa küçük bir batı müdahalesi başlayabilir.ama öncelikle içerdeki bütün imkanlarını kullanacaklar gibi geliyor bana.yani önce islamcıları harekete geçirmek sonra eğer başarabilirlerse bir müslüman hristiyan ya da nusayri-sünni çatışması.esad  hanedanlığının nusayri kökenli oluşu durumun bir başka boyutu.







suriye arapçasının arapçanın en fasih ve güzel diyalekti olduğu suriyenin batı kültürüne en yakın yani en "batılı" arap ülkesi olduğu arap milliyetçiliğinin genelde suriyeli aydınlarla başladığı suriyenin arap dünyasında önemli saygın ayrıcalıklı bir yeri olduğu suriye lafı ortaya atıldığında ilk söylenen laflardandır.ve hepsi de doğrudur.gerçekten de suriye gerek fiziksel görünüşle gerekse entelektüel alt yapı ve kültürüyle en batılı arap ülkesidir.19. yüzyılın pek çok "ırkbilimci"si suriyelileri "beyaz ırk"a daha yakın bulmuşlardır.hatta biraz da bunun gazıyla suriye tuhaf biçimde nasyonel sosyalist politikacılara da şahit olmuştur.suriye nasnoyel sosyalist partisinin ( ki hala lüban ve suriye siyasetinde önemli bir aktördür.suriye meclisinde küçük bir yeri vardır.baas politikalarını destekler.) nazizm etkisiyle kurulmuş olduğu söylenir.yani bu kadar batıyla iç içedir suriye geçmişten bu yana.farklı bir arap ülkesidir.






suriye nasyonel sosyalist partisinden bahsetmişken biraz da suriye politik hayatına göz atalım.suriye sanıldığının aksine tek partili bir ülke değil.pek çok parti var.ancak tıpkı eski doğu almanyadaki gibi suriyede muhalefet partisi yok.yani bütün siyasi partiler bir çeşit koalisyon kuruyolar.vietnam gibi ülkelerde olduğu gibi buna vatan cephesi filan gibi isimler veriliyor.genelde bu partilerden biri büyük bir parti oluyor.almanyadaki sed ya da vietnam komünist partisi gibi.diğer küçük partiler de bu büyük partilerin kurduğu koalisyonda ufak tefek görevler alıyorlar.suriyede siyaset yapısı bu.seçimlerin ne kadar adil yapıldığı konusunda bir fikir yok.baas en büyük parti.suriye komünist partisi nasyonel sosyalist partisi gibi bi kaç parti de cephe hükümetinden küçük görevlerde ya da sadece destekçi.



baas en güçlü parti.politbüro yapısı var.yani parti içinde bir parti daha var.bu açıdan sovyetler birliği komünist partisne benziyor.baas arap milliyetçiği ve sosyalizm ilkelerine dayalı.buradaki sosyalizmin marksizmle alakası yok.marksizim 19. yüyılıda bilime olan güvenin tavan yaptığı bir dönemde ortaya çıkmıştı.o dönemde okumuş yazmış çoğu insan bilimin dini bir süre sonra gereksiz kılacağını ve insanlığı doğanın efendisi yapacağını düşünüyordu.bu nedenle bağdaştırmacı bir yapısı olan marksist felsefe hegel diyalektiği ve sosyalizmin yanına ateist militan bir bilimselliği de eklemişti.ancak arap dünyası için böyle bir sol mümkün değildi.çünkü ortadoğu dindarlığın çok baskın olduğu bir coğrafyaydı.bu nedenle suriyeli arap aydınlar sosyalizmi güzel bulup beğenip batıdan alırken marksizmi içinden çıkarmışlardı.arap sosyalizmi bu açıdan avrupa sosyalizminden farklı bir yapıdaydı.ancak ileriki yıllarda sovyetlerle olan dostluklarına herhangi bir engel olmadı.arap milliyetçiğine gelecek olursak bir yerde okuyup kimin olduğunu hatırlamadığım bir yazıda baasın arap milliyetçiliğinin 19. yüzyılın etnik milliyerçiliğine çok yakın olduğundan bahsediliyordu.ki doğrudur.baas milliyetçiliği yeni ulus olan italya vb ülkelerin zaman zaman irredantizme kayan milliyetçiliğine yakındır.ki hayat meselesini kaşımaları biraz da bu yüzdendir.saddam da irana huzistan meselesiyle böyle saldırmıştı.yani aslında sebeplerinden biriydi.


peki gelelim günümüze.antik çağdan günümüze medeniyetlere ev sahipliği yapmış (trt 2 belgeseli gibi konuşuyorum sanırım) ülkeyi neler bekliyor?aslında lafı çok uzatmaya gerek yok.suriye kentli ve çiftçi yani yerleşik arapların yaşadığı bir arap ülkesiydi.akdeniz kıyısındaydı.bu yüzden tabiki diğer arap ülkelerinden farklı olagelmişti.ancak araplar bedevi yaşamı terk edeli uzun zaman oldu.fransız kolonisi etkisi de çoktan kayboldu




 

 

farklı mezhep din ya da etnik gruplar önemli bir oran teşkil etse de suriye aslında günümüzün çoğu arap ülkesinden pek farklı değil.mütedeyyin sünni bir arap ülkesi.israil ve diğer komşularıyla sürekli savaş ya da anlaşmazlık halinde olduğu için muazzam askeri harcamalar yapmış.eğitim ya da bilimde bu yüzden pek bir atılımlar yapamamış genel itibariyle yoksul bir arap ülkesi.biraz eksik biraz fazla.her ne kadar uzun yıllardır iktidarda olsa da baas tuhaf bağdaştırmacı senkretik ve aydın kesime dayalı ya da sadece onlar için bir anlam ifade edebilecek bir düşünce yapısına dayalı.katı laiklik anlayışıyla taşralı tutucu kesime tuhaf ya da hasmane gelen bir yana da sahip.bunun üstüne yönetici ailenin nusayri kökenli olması da eklenince rejimin belli kesimlerin iyice nefretini kazanmış olması anlaşılmaz değil.önümüzdeki süreç bu kesimin ne kadar güçlü olduğuyla ilgili.baas karşıtları ne kadar güçlüler sanırım batı biraz bekleyip görmek taraftarı.el altından biraz da silahlandırıyorlar bu kesimleri.ancak suriye ordusunu da pek yabana atmamak lazım.çünkü suriye ordusu bir muz cumhuriyeti daha açık bi tabirle bir üçüncü dünya ülkesi iç savaş ordusu değil.gerçekten düşman bir ükeyle savaşmak için oluşurulmuş ciddi silahları olan gerçek bir ordu.her ne kadar sovyetlerin çökmesiyle beraber silah altyapısı biraz demode kalsa da hala ciddi sonuçlar alabilecek düzeyde.yani en azından pompalı tüfeklerle alelacele silahlandırılmış isyancıları dağıtabilecek gücü var.








isyancılar kim?
isyancıların genelde müslüman kardeşler üyesi islamcılar olduğu görüşü hakim gibi.ancak ben şahsen ihvanın daha radikal kollarının ya da ihvandan kopan bazı yapıların da işin içinde olduğunu düşünüyorum.kasaba merkezlerinde dar ağacı kurup insanları sallandırmaya başladıkları günlerdi ve sanırım o sıralar türkiyeden hükümete yakın bazı çevrelerden suriye sınırına isyancılara destek için yürüyoruz kampanyası vardı.tabi bu olaylar internette kendine yer bulunca sanırım bu yürüyüş planları rafa kaldırıldı.isyancıların pek masum olmadığı pek çok sosyal medya mecrasında tartışıldı.özellikle alevi karşıtlığı tartışmanın ana eksenlerinden biriydi.öldürdükleri suriye askerlerini kameralara teşhir ederken "alevi olduğu tipinden belli" diye konuşan isyancılar sonra nehre atılan cesetler hadisesi.ki türk fox kanalında esad yanlıları esad karşıtlarını nehre attı şeklinde verilmişti bu haber.internette çoğu kaynakta ise genelde tersi yönündeydi.bu ve buna benzer pek çok olay isyancıların pek alevi dostu olmadıklarını açıkça göstermişti.zaten başbakanımız suriye halkının öfkesi alevi subaylara diye bir demeç vermişti.yeri gelmişken anti parantez türk medyasının yine her zamanki gibi batı bakış açısıyla cnn ya da bbc den çok da farklı yaklaşmadığını gördük haberlere.yine abd tarafından tefe konan bir lider olduğu zaman ona yaptıkları gibi bol bol esadı da kötüleyip durdular.beni rahatsız eden o liderin iyi biri olması kötü biri olması vs değil sadece türk medyasının emir verildiğinde çok güzel borazanlık yapmasını eleştiriyorum.
 görülen o ki suriye meselesinde alevilik önemli bir başlık.türk medyasında suriye haberlerinde  konuyla ilgili hadiselerde başlarda alevi sözcüğü kullanılırken daha sonra nusayri sözcüğü kullanılmaya özen gösterildi.sanırım çatışma alevi-sünni çatışması olarak lanse edilirse esad karşıtları için türkiye kamuoyundan umulan düzeyde destek alınamaz diye düşünüldü ki haklı bir düşünceydi.işin bu alevi-sünni boyutu sonradan fazla dilendirilmedi.şu anki haberler daha çok esad halkın üzerine ateş açtırdı şeklinde veriliyor.haberlerde alevi-süüni vurgusu hiç bi taraf için yapılmıyor.istanbulda toplanan muhalifler de bütün mezhep ve dinlerden suriyeliler olarak diye başlıyorlar her laflarına.sanırım.türk kamuoyu için meselenin bu yanı bir süre için görmezden gelinecek gibi.çok gerektiğinde de alevi sözcüğü yerine türk halkı için pek bir şey çağrıştırmayan nusayri kelimesi kullanılacak










senin teröristin benim teröristim
muhalifler türk yapımı pompalı tüfeklerle kasaba meydanlarında adam sallandırmaya başlayınca birden tukaka edilen pkk suriye tarafından yeniden sahiplenildi.hatta sonra terör saldırılarından suriyeli pkklıların sorumlu olduğu yazıldı çizildi.iş öyle bir boyuta vardı ki suriyede sanırım cidden özerk bir kürt bölgesi oluşurulması gündemde.olay açık.suriyenin verdiği mesaj sen benim teröristime yardım edersen ben de senin teröristine ederim.ak parti hükümetinin muhaliflere her zaman açık ve sıcak bir desteği oldu.zaten başbakan "halkın öfkesi alevi subaylara" derken tatlı bir sünni dayanışmasının da haberini veriyordu.
abd ile arayı her zaman sıcak tutmaya özen gösteren hükümet abd suriye meselesini masaya koyunca elinden geldiğince konuda aktif rol oynamaya çalıştı.zaten esad muhalifleri ihvandan geliyordu erbakan da zamanında ben de ihvanım demişti ee ak partililer de hocanın talebeleri o yüzden ihvana sahip çıkıyolar esada gıcık gidiyolar gibi bir çıkarım da yapılabilir.ancak biraz fazla zorlama olur.açık olan şu ki türkiye uzun son elli yıldır olduğu gibi bütün kurumlarıyla batı sistemi için elinden geldiğince birşeyler yapmaya çalışıyor.suriye meselesinde de durum böyle.ancak ak parti hükümeti daha atik ve tezcanlı bir hükümet o yüzden sanki türkiye politika değiştirdi abdnin dümen suyuna daha çok girdi gibi saçma bi algı yaratılıyor.türkiye kuzey atlantik üyesi olarak duruma müdahale ediyor başka bir şey yok olup biten.bir de mütedeyyin bir sünni yapıdan geldikleri için alevi bir azınlıpın yönettiği sunni çoğunluğa yardım ediyoruz algısı var o kadar.ak partinin el altından suriye muhaliflerine silah verecek kadar pervasızca hareket edeceğini sanmıyorum.şimdiye kadar gelmiş bütün hükümetlerden daha güçlü oldukları ve yasama ve yürütmeyi muazam biçimde domine ettikleri hükümet olmaktan çok devlet olmaya en yakın hükümet olmalarına rağmen böyle birşey yapacaklarını yine de sanmıyorum.silahlar türkiyeden suriyeye kaçakçılık cia ya da arap istihbarat örgütleri tarafından geçirilmiş olabilir.ya da henüz yakın geçmişe kadar sınır kapıları açık olduğu için bireysel olarak zamanında burdan alınmış olabilir.sonuç olarak suriye "terör kartı"nı kullanmaya karar vermiş gibi gözüküyor.sadece türkiyenin kriz sırasındaki batı yanlısı durumu bile onları bunu yapmaya itmiş olabilir.
yakın zamanda olaylar iyice karışabilir.ya da bir dönm bush zamanında da olduğu gibi suriyeye müdale olacak denip denip unutulur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder