11 Kasım 2011 Cuma

bornova sokağı senfonisi



-bornova sokağının hüzünlü ışıkları altında yalnız, buruk, kalbi yorulmuş bir adam görüyorum şimdi karşımda... nedeni yok, yüzler eskimiş, hayat bir o kadar garip... farklı bedenlerde, kaybolan hayalleri arasında, 8 yaşındaki çocuk masumiyetinde, sokak boyunca ağlayan yüreklerde sıkışıp kalmış bir adam... adam gibi adam. ağlamanın en çok yakıştığı, gözlerinden süzülen bir damla yaşta bin keder barındıran bu küçük adamı seviyorum... ölesiye, doyasıya



-bir kız görüyorum kızıl saçlarının ardında saklağı çocuksuluğu ve kral tv izlerken dahi kaybetmediği neşesizliğiyle şimdi o kız sesleniyor şimdi sanki bana abi diyor gir içeri gir içeri ve göz yaşlarımdan damıtıp yaptığım kurabiyelerden tat


 
-bırakıyorum sende bulduğum ne varsa... tükeniyorum içten içe...seviyorum kurabiyeleri, senin yaptığın her şeyi... hatırlar mısın bir gün sevincin önünde beni beklerken aldığın bir kutu lokum eşliğinde aşkımızı haykırmıştın ve yine bir gün bir milli maç sabahında, herkesin heyecanla beklediği bir günün sabahında sen sırf hayata inat, düzene inat adımı haykırmıştın evinizin balkonundan. kuşlar şahitti olanlara... o gün sen-ben değil biz olmuştuk. ve yine istiyorum ev yapımı kurabiyeleri... bırak artık, bırak beni... acımı içimde büyütmek, büyüyen acılarımın içinde boğulmak ve bir ceset sıcaklığıyla... her neyse





- nedensiz yere çektiğim doğum sancıları yerini gülümseyen bir sabah güneşine bırakırken yarım kalmış devrimlerin ve kaybedilmiş iç savaşların memleketinde Madrid 'te küçük bir tütün dükkanında elimde çiçeklerle seni bekliyordum ama sen gelmiyordun ve ben içten içe bunu sessiz bir ateşkes onurlu bir teslim oluş olduğunu bile bile elimdeki karanfilleri kokluyordum .Ölen çiçeklerin kokusu ve karıncalar gibi çalışan saatlerin sesiyle başbaşa küçük bir vodvilde küçük bir adam rolünde...






- bir bombardıman bizim aşkımız, tik-takların taktiklere dönüştüğü hınzır bir döngü... duymak istemiyorum artık zamansız doğan bebek ağlamalarını. hep yedi aylık kalmış içimde bu acı ve sancılar durmak nedir bilmiyor:( zaman... ah zaman... geri getirmiyor ne yazık ki hatıraları.




-uzay zaman sürekliliğime sezeryan yapan doktorun sırıtarak gülüşünde gördüm geçip giden süper nova patlamalarını ve doğmadan önceki halimi.ilham almak için sığımdığım gezenenim bir kaya parçasıydı oysa ve ben yarı bilinçsiz yarı bilinçli farkındaydım bunun yeniden doğuş ve göğe yükseliş arasında bir yerlerde eski zamanlardan kalma antika bir uçağın kanadına taklıdım ve zeplinlerdi londra bombalanırken eşlik ettiğim.sonra ansızın bir engerek havalandı.amiralin sesini duydum.şöyle diyordu ihtiyar delikanlı: "hepimiz böyle diyoruz evlat" uyanıp gözümü açtığımda bütün hayatınınn yayından kaldırıldığını öğrenen işsiz bir aylak gibi hissettim kendimi.yastığı çevirdim.










- geçer bu psikotik harikalar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder