11 Kasım 2011 Cuma

büyük diktatör



ahmetle ilk tanıştığımızda komik bir papyon takıyordu ve tam anlamıyla su katılmamış bir salak olduğunu düşünmüştüm.sizin tanıdığınız ahmet o zamanki ahmetten çok farklıydı tabii. şimdi hemen hemen her köşe başında posterleri ve heykelleri olan bu adam o zamanlar tıfıl bir beyaz eşya bayisiydi.yüzünün anlamsız tuhaf ve komik bir ifadesi vardı. bırakın ileride ülkeyi yeniden kuracak büyük bir insan olmayı herhangi bir şeyi - örneğin bir anaokulu -yönetecek biri olabileceğini düşünmek bile zordu. ciddi birine bile benzemiyordu ve evet gerçekten kocaman bir burnu vardı.-bunu heykellerinde göremezsiniz tabi -





ilk kez ankarada bir kahvaltı salonunda tanışmıştık.gereğinden fazla nazik ve komik bir tavırla yanıma gelip bana su filtresi satmaya çalışmıştı.ilgilenmediğimi söyleyince ısrar etmişti.gerçekten ilgilenmediğimi belirtmiştim.ama yılmamıştı sanki hayata veda eden bir yakının ondan son isteğiymiş gibi o su filtresini bana ısrarla satmaya çalışıyordu.bu ısrarcılığı sayesinde belki de politikada bu kadar ilerledi bilmiyorum emin değilim.sonunda su arıtıcısna ihtiyacım olmadığını kesin bir dille belirtmiş bir musluğumun mutfağımın ve bir evimin olmadığını eklemiştim.ama yine de yılmamıştı.aleti getiren kore firmasının geçmişinden bütün dünya ev hanımlarının bunu kullandığından missisipideki halasının ona bu aleti sattığı için ona teşekkür telgrafı attığından bahsetmeye başladı.ne desem neye kızsam bilemiyordum .sattığı ürünün bir dünya markası olduğunu kanıtlamak için sözde missisipide yaşayan bir hala - evet hem de hala - uydurmasına mı yoksa halasına böyle ucuz bir şeyi parayla satması ! na mı kızmalıydım bilmiyordum.evet bir de hangi çağ da yaşıyordak artık halasının ona telgraf - telefon bile değil telgraf ! - çekmesine mi.o gün onu hafifçe tartaklamak zorunda kalmıştım.-aslında pek de hafifçe değil ama neyse bundan pek bahsetmek istemiyorum sonuçta milyonlarca takipçisi olan bir adamdan bahsediyoruz -
işte böyle tuhaf bir adamdı ahmet.yıllar sonra nasıl edip yaptıysa - aslında uzun bir mesele olduğu için evet işin kolayına kaçıp böyle toparlıyorum- devlet başkanı oldu. binlerce insanı hapishaneler ve yeri belli olmayan toplu mezarlara gönderdi. onun iktidarı yüzünden milyonlarca muhalif - ki ben de onlardan biriyim - ülkeyi terk etti.bu insanlar yıllardır dünyanın dört bir yanında mülteci olarak yaşıyorlar.tüm bunlara rağmen nasıl demeliyim bilmiyorum ama evet utanarak söylüyorum ona kızamıyorum.çünkü o benim yıllar önce bana ısrarla musluk filtresi satmaya kalkıp bi güzel dayak yiyen o tuhaf geveze çocuk.






gel zaman git zaman ahmetle iyice kaynaştık.başlarda çarşı izinlerinde gittiğim kahvaltı salonunda karşılaşıyorduk genelde.ondan pek bir şey almadığım için ilk zamanlar yanıma pek gelmiyor uzaktan sinsi sinsi - ancak anne babasının oyun olsun diye sinsi bak yavrum dediği bir çocuğun yaptığı sinsi bakış gibi sinsi- beni süzüyordu.kızsam mı gülsem mi bilemiyordum.ne zaman orada olsam o hep etraftaydı ve hiç bir zaman kimse ondan bir şey almıyordu.etrafta uzun bir sopa gibi dönüp duruyordu.yüzünde şapşal ama acınası bir ifade vardı.eski moda bir ceketi ve ucuz kumaş pantolonuyla -ortaokul çocuklarının giydiği pantolonlara benzeyen gri eski sarkan ipliklerden paçasını kendinin yaptığı belli bir pantolon- dönüp duruyordu dükkanın içinde.kıyafetlerinin pejmurdeliğini saklamak için papyon taktığını anlamak zor değildi.ancak onun sandığının aksine papyon onu kültürlü - mesela bir keresinde kızılayda seyyar bir büfede portakal suyu satan bir kıza bir üniversitede okutman olduğunu idda ederken görmüştüm onu- elit biri değil sadece ucuz takım elbiseli ve papyonlu bir adam yapıyordu.böyle günlerin birinde haline acıyıp yanıma çağırdım sigara içip içmediğini sordum yarım yamalak bir şeyler dedi.çok cazz yapıyor versem iççek heralde diye düşünüp dışarı çağırdım.o zamanlar içtiğim ucuz sigaradan uzattım.gözlerinden anladığım kadarıyla yolda içi para dolu bir çanta bulmuş gibi sevindi.karşılıklı birer sigara içtik.pek fazla konuşmadık.hava soğuk olduğundan sigaram biter bitmez onla vedalaşıp metro istasyonuna yöneldim.




ilerleyen haftalarda dosluğumuz pekişti.sigara içerken daha çok laflamaya başladık.genellikle pek ortak noktamız olmadığı için aklımıza ne gelirse ondan konuşuyorduk.yeni çıkan bir telefon ya da en sevdiğimiz çizgi film karakteri gibi konular arasında ara vermeden gezip duruyorduk.bana o zamanlar çorumda bir annesi olduğundan arada ona para gönderdiğinden bahsetmişti.hiç ihtiyacım olmamasına karşın lavabo açacağı almıştım ondan o gün.-işin garip yanı o lavabo açıcı bir şekilde işime yaramıştı.bölüğün tuvaletçisine vermiştim.sonra bir gün teftiş sırasında astsubayın biri işin sırrını sormuş oğlana o da anlatmış.astsubay odasına çağırıp beni tebrik etmiş ardından yazıcıyı çağırıp bu aslana bir hafta nöbet yazmayın demişti.-.sonradan anlaşılmıştı ki söylediği başka pek çok şey gibi bu da yalandı.ahmet çorumlu değildi.çorumda bir annesi yoktu.ahmetin bir annesi bile yoktu.-elbette onu doğuran biyolojik bir annesi vardı muhakkak ama kayıtlara geçen bir annesi yoktu.-ahmetin bu gün bile nereli olduğu ailesi hakkında kimse gerçekten hiç bir şey bilmememtedir.ahmetin bir doğum kaydı yoktur.22 yaşına kadar kimliği bile yoktur.hakkında ortaya atılan bütün iddalar gülünç ve zaten gerçekten kimsenin de inanmadığı yalanlardır.-kampüsüne termal havuzlu bir sosyal tesis yaptırdığı üniversitenin çalıntı tezleri ve erkeklere düşkünlüğüyle ünlü tarih profesörünün onun hakkında ortaya attığı şu cengiz han iddası gibi.sözümona ahmetin soyu cengiz hanın yeni ortaya çıkan ve anadoluya sefer yapmış çocuklarından birine dayanıyormuş falan filan.bir fizik profesörü de paralel evrenler hiptezinden yola çıkıp ahmetin paralel bir boyuttan geldiğinden o yüzden bu boyutta ! bir ailesi olmadığına benzer bir şey öne sürmüştü.buna benzer bir sürü saçmalık işte.hatırladığım kadarıyla iki yıllık su bölümlerinin birinden bir hoca da bir tez ya da ona benzer bir şey üretiyordu ama argüman eksikliğinden yarım kalmıştı.- ahmet gerçek bir yalancıydı.fütürsuzca yalan söylemek ahmet için günün rutinlerinden biriydi adeta.hayatını anlattığı kitabının ön sözüne dahi " düşmanlarımdan bile daha çok nefret ettiğim bir şey varsa eğer o da yalandır " diye başlayacak kadar fütursuz bir yalancıdır ahmet.ve hakkını yemeyelim kitabının önsözüne böyle çocukça bir cümleyle - bile ne demek ki dahi gibi ciddi bir kelime varken bir devlet başkanı böyle ciddi bir cümlede bile der mi bilmiyorum dil bilimci değilim ama komik geliyor bu cümle bana- başlayabilecek kadar tuhaf bir adamdır.ankaradan tanıdığım içindeki o egzantirik çocuğu hala öldürmememiş besbelli.ve hepimizi şaırtmaya hala devam ediyor.





ahmetin yalanları öyle çeşitli ki onu pek tanımayan okur için bir kaç örnek vereyim.iktidarının onuncu yılında aya gidecek bir türk roketi hazırlandığını ve roketin tam o gün aya ineceği açıklamıştı.aynı zamanda ayda bir uzay üssü kurulacağı ve zamanla ayın kolonileştireleceğinden de bahsetmişti.kısaca belgesel kanallarında izlediği ne kadar bilimkurgu şey varsa hepsini vaat etmişti.iktidarının onuncu yılına gelndiğinde bırakın bir roket inşa edecek teknolojiyi ambargolar yüzünden ülkede motorlu taşıt bile kalmamıştı.sonradan uzay yarışı gibi şeylerin modasının geçtiği fark etmiş ve bir daha böyle sözler vermemişti.daha fazla küçük düşmemek için zamanla tutabileceği sözler vermeye başladıiktidarının on beşinci yılında ülkenin bazı yerlerinde kıtlık başlarken yüce başkan halka yurt dışı turlara vergilerinin azaltılacağından bahsediyordu.ve sözünü de tuttu ertesi yıl söz verdiği vergileri azalttı.ve kendine aitt kanallardan birinde eşiyle beraber havaiiye yaptıkları gezinin belgeselini tekrar tekrar yayınlattı.




yazımın başlangıcından beri ahmeti eli kanlı bir diktatör olmasına rağmen eski anılarım nedeniyle hala sempatik bulduğumu biliyorsunuz.ancak ahmeti ne kadar sempatik bulursam bulayım bu güne kadar onu devirmek için iktidara geldiği ilk günden beri mücadele ettim vehayatımın sonuna kadar onu devirmek için mücadele edicem.duygularımın siyasi tavrımın önüne geçmesine asla izin vermedim vermiycem de.buraya kadar anlaşıldığımı ümit ediyorum.
















yazımın amacı bu diktatörü devirmek için en ufak bir katkısı olur belki diyerek onunla ilgili bildiğim ne varsa okucuyla paylaşmak.kim olduğunu bilmediğimiz hemen hemen her şeyi şaibeli bu adamı biraz olsun aydınlatmak.karşımızda ne yapacağı belli olmayann bir sonraki hamlesi asla kestirelmeyen bir diktatör var çünkü.hangi insan arkasından dur diye seslenen bir polisten kaçıp sonra yakalandığında mazeret olarak gözlük kullandığını ve o yüzden fark etmediğini öne sürer ki

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder