18 Kasım 2011 Cuma

" hey benim patronum değilsin artık !! "


hayatı boyunca iş aramakla geçirdiği süre bir işte çalışmakla geçirdiği süreden daha fazla olan bir bünye olarak pek çok iş görüşmesine girip çıkmışlığım var.farklı farklı işveren modellerini uyuz sevimsiz götü kalkık neşeli sevecen umursamaz şüpheci akılınıza ne gelirse en az bir kere görmüşlüğüm var.ancak hayat beni hala şaşırtmaya devam ediyor.
geçenlerde bornovada özel ders veren bir yere iş görüşmesine gittim.küçük bahçeli bir dubleksi kapatıp ders evi yapmışlar.güzel sevimli bi yer.ancak içeriye adım atıp işverenle tanışıncıya kadar sürdü bu sevimlilik hali.
aralanan bir kapıdan uzanan kel bir adam kafası gördüm önce.sonra kapı açıldı full siyah giyinmiş omuzları kalkık yürüyen bir adam çıktı karşıma.sanki kurtlar vadisinin mematisi cinayetten sıkılıp gelip etüt merkezi açmış.otuz otuz beş yaşında ya var ya yoktu doğuştan kel değildi kafayı kazıtmıştı.sert bir ses tonuyla beni odasına davet etti.selam sabah yok tabi bu arada.neyse adamın odasına girdim.odanın yarısını kaplayan kocaman cam bir masa karşıladı beni.masasına geçti.ben de masanın önündeki koltuğa oturdum.aslında koltuk o kadar alçaktı ki gömüldüm ifadesini kullansam daha doğru olur.masasının arkasından ve bana yaklaşık  bir metre yüksekten vertical bir güven ve sahte bir soğuklukla sorular sormaya başladı.her halinden yapmacıklık fışkırıyordu.o pahalı fazla süslü takım ve "vol sitrit" kurdu edaları filan.arada bilgisayarına bakıyordu.masanın üstü havalı görünsün diye konulmuş ama her halinden ucuz olduğu belli olan abuk subuk süs eşyaları ya da nesnelerle doluydu.geçmiş iş tecrübelerimi sordu ben de anlattım.sonra nedensiz yere sırf laf sokmak için biz öyle bi sürü yere girip çıkmış adam aramıyoruz dedi.ne alaka diye düşündüm içimden.sonra çok geçemeden "çalışana pislik gibi davranma ekolü"nden geldiğini anladım.tepeden bakmalar laf sokamalar iğneleyici kendini beğenmiş tavırlar garip bir gerginlik.evet böyle küçücük bir anaokulu sahibi için inanılmaz burnu havalarda kendinden büyük ve soğuk tavırlar içindeydi.sanırım patron olmakla patronluk taslamayı birbirine karıştırıyordu.
bi acayip tavırlar içindeydi.konuşurken genelde yüzünüze bakmıyordu.daha havalı ve büyük bir işadamı havası kattığını düşündüğü için eli hep çenesindeydi ve sürekli yüzünü ekşitiyordu.karikatür gibi bi şeydi.kafasındaki "patron olmak"la ilgili bütün kalıpları patron olur olmaz motamot bir biçimde hayata geçirmeye çalıştığı her halinden belli oluyordu.yaptığı bütün abukluklara karşın neyse dedim sabahın onunda bornovada bir anaokulunda tatsız bir münakaşaya girmek istemedim.işi geri çevirdim.sonra çıkıp eve geldim.yolda gelirken bir iş yeri sahibi olmanın insanlar üzerinde yarattığı o karşı konulmaz tahakküm altına alma duygusunun nedenini düşündüm.genel bir patalojik durumdu bu.bırakın bir holding veyahut bir şirket sahibini böyle küçücük bir adam bile insanın neredeyse kanını donduran bir umursamazlık içinde çalışanları ya da çalışan adayları üzerinde böylesine başına buyruk hareket edebileceği kanısına sahipti.(elbette büyük patronların çalışnalarını ezmesi normaldir sonucu çıkmasın bundan.)küçük bir iş sahibinin bile bu denli havalanabildiği bu kriz ve işşizlik dolu dünyada tanrım çalışan insanların yardımcısı olsun diye gerçirdim içimden.
çünkü malesef çoğumuz amerikan gençlik filmlerindeki dizilerindeki ukala ergen çocuklar gibi "hey benim patronum değilsin artık!!" diye bağıracak lükse sahip değiliz.
ne diyim umuyorum yakın zamanda işverenler ( hepsi değil tabi ki ) şu patron triplerinin patronluk işinin gereklerinden biri olmadığını kavrarlar da biz iş arayanlar da böyle tuhaf durumlarla karşılaşmaktan kurtuluruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder