2 Aralık 2011 Cuma

iş arama maceraları volume 2 (annen baban sana terbiye vermedi mi ekolü)



hayatım boyunca girdiğim bir işte bir aydan uzun kaldığım enderdir.henüz işe başlamadan işten kovulmak gibi bir dünya rekorunu da elimde tuttuğumu yeri gelmişken belirteyim.evet iş dünyası beni pek sevmedi. aslında ben de iş dünyasını pek sevmedim.hep ucuz iş gücü gibi algılanmak bir süre sonra insanda özel sektöre karşı bir küskünlük hissi oluşmasına yol açıyor haliyle.çoğu zaman ücret düşüklüğü istifa nedenlerimin başında gelir.bazen de önüme küçük ve hırslı adamlar idareci müdür vb olarak çıkar bu tiplere her zaman itici gelirim nedense.ve çok geçmeden  kovulurum.
başımdan geçen en tuhaf iş görüşmesi hangisi diye soracak olursanız aklıma hemen gelen bir kaç örnek var. içlerinden seçim yapmak pek kolay değil.ama özellikle bir tanesi daha önce bundan bahsettiğim bir arkadaşımın da dediği gibi tam "ibretlik".
efendim hikayemiz bir ilaç firmasına internetten iş başvurusu yapmamla başladı.aradan uzun bir zaman geçtiktan sonra telefonuma bir mesaj geldi.izmirin iş görüşmeleri için vazgeçilmez adresi ege palasta gün ve saat verildi.
ege palas...beyaz yakalı işsizlerin mabedi.büyük şirketlerin eleman almadan önce açtığı sınavların ve yaptığı mülakatların merkezi.tam bir "biznıs" otel bu anlamıyla.bu nedenle önünde çoğu zaman jilet gibi giyinmiş takım elbiseli genç adamlar tayyörlü tapuklu ayakkabılı kızlar görürsünüz sigara içip bekleşen.büyük şirketlerin nedense 5 kişi alacaklarken 500 kişiyi çağırıp sınava davet ettikleri müşteri ve çalışanları deli ettikleri izmirin eski emektar oteli.bir havacılık şirketinin sınavına girmiştim ordan biliyorum 5 bin kişi parça parça girmiştik sınava ardından mülakatlar vs sonuçta işe sadece 8 kişi alınmıştık.daha doğrusu iş öncesi kursa.zaten kafadan 5 tanesi orda çalışan yakınları olan tiplerdi torpillilerdi yani açık söylemek gerekirse.geriye üç kişi kalmştık sonra ikimizi de abuk subuk nedenlerle kovmuşlardı.neyse yani özetle bir kaç kişi alınacakken ki zaten alınacaklar da önceden belliyken böyle büyük organizasyonlar tertip etmeleri akla tek bir sebebi getiriyor.reklam.aslında bir havacılık şirketi neden işsiz üniversite mezunu gençlere reklamını yapmak ister bunu da anlamak güç.zaten perakendecilikle ilgisi olmayan bir sektör.bana reklamını yapsalar ne olur yarın öbür gün uçak alıcam da bakımını onlara mı yaptırıcam.alakası yok.ama yine de reklamın iyisi kötü olmaz mantığına benzer bi mantıkla reklamnın gereklisi gereklisi olmaz diye çağırmışlardı bizi.hatalı bir politika.reklamın insan kaynakları yönetimi pastasından beslendiği yanlış bir idarecilik anlayışı.ve kesinlikle para kaybı.ve ne yazık ki pek çok büyük türk şirketi bu hatayı her yıl tekrar ediyor.neyse efendim konuya gelelim.bu ilaç şirketinin verdiği gün ve saatte otele gittim.neyseki sınav aşamasını es geçmişlerdi direkt mülakat yapacaklardı.oturup beklemeye başladım.yine bu iş görüşmesi günlerinin vazgeçilmez elemanları takım elbilseli genç işsizler etrafta dolşamaktaydı.ortam her zamanki gibi burnu havada soğuk tiplerle doluydu.genel bir "biznıs" otelde mülakata gelmiş adam suratını takınmıştı herkes."janti" adamlar kızlar da tapuklu ayakkabı tayyör filan.ortam her zamanki gibi bir çeşit köle pazarı ve sirk karışımı olan genel havasındaydı.her zaman nefret ettiğim sahte ve soğuk tavırlar.bununla beraber işsiz olduğunun okuduğu bölümden iş bulamadığının aslında bir baltaya sap olamadığının üstünü sahte bir "snop" havasıyla örtmeye çalışan hareketler filan.hiçbirimiz beyin cerrahı gemi kaptanı veya pilot değildik.sıradan üniversitelerin sıradan bölümlerin mezun genç işsizlerdik işte.neydi ki ki bu sahte kasıntı havalar.girişte banko gibi birşeyin arkasında duran şirketin yetkilisi gibi duran lobideki adamın yanına gittim falanca şirket için iş görüşmesine geldim dedim.listeden adıma baktı buyrun serhat bey böyle bekleyin dedi.yan tarafta hayet resmi bir şekilde giyinmiş bekleyip oturan güruhun yanına oturdum.belli etmeden bütün gözlerin bana çevrildiğini hisettim.kimse de biribriyle konuşmuyordu oturduğum kanepede.tamam böyle ortamlar genelde soğuk olur ama bu kadar da soğuk olmaz diye düşündüğümü hatırlıyorum.sonra ilerde bi yerde yine mülakat için bekleyen kızların konuştuğunu fark ettim kulak misafiri olayım dedim.kız randevusunun 1 saat önce olduğunu ancak hala beklediğini anlatıyordu.bu arada tayyörle ve topuklu ayakkabıyla inanılmaz komik ve sahte duruyorlardı.neyse ben de çok beklemeyim bari dedim.gidip kıbrıs şehitlerinden kahve aldım.sonra kordona çıktım.biraz dolaştım.resmi geçit törenine denk geldim.en önce askerler ve yeni silahlar tanklar vs arkada sivil savunma onun arkasında polis araçları en arkada ise belediye ekipleri.belediye korteje belediye otobüsleriyle katılmıştı.açıkçası biraz absürt geldi bu durum bana sonra neyse otele döndüm şansım vardı ki çok beklemedim bankonun arkasında bekleyen iri yarı arkadaş beni arkalarda bir yerlerdeki bir odaya götürdü.herkes çok gergin ve soğuk duruyordu.koridor boyunca yürürken yeşil yol filmi aklıma geldi.ne zaman "dead man walking" diye bir ses gelicekti acaba uzaktan.sonra yanımdaki adama baktım adam şu mafya filmlerinden babanın sana selamı var dedikten sonra sizi iple boğan adamlar olur ya onlara benziyordu.kafamda binbir düşünceyle kapının önüne geldim.içerden bir kız çıktı çok gergin görünmüyordu ama çok da neşeli sayılmazdı.sanırım jüri biraz kıl diye düşündüm.neyse odaya girdim bu arada adam her hareketimde yanımdaydı benim için odanın kapısını bile açtı.ne bu ya dedim içimden saray muhafızı gibi diye gerçirdim.sonra arkadamdan kapıyı kapattı.nihayet jüriyle baş başa kalmıştım.geniş sayılabilecek ama çok da geniş olmayan bir odanın ortasındaki bir masada oturmuş iki adam masanın önünde bir sehpa sehpanın üstünde de cicili bicili kurabiyeler vardı.selam verip oturdum.şu ünlü tiyatro masklarını bilirsiniz üzülen adamla gülen adam.hayat bulup karşıma gelmişler gibiydi.sol tarafta oturan güler yüzlü her yerinden empati sempati fışkıran ve daha genç bir adam.sağ tarafta oturan ise yaşlı ve asık suratlı nemrut mu nemrut bir adam.memleket insanının biraz paralanınca büründüğü o sahte büyük işadamı triplerinde olduğunu hemen anladım.asık suratlı bir şekilde oturuyordu.pek konuşmadı.hatta hiç konuşmadı.sol tarafta oturan ve fazla ölçüklü ve "gerektiği gibi olması gereken" hal ve hareketlerinden psikolog olduğunu anladığım abi başladı sorular sormaya.önce soyadım biraz ilginç olduğu için konuya ordan girdi.her mülakatın açılış bölümü olan ya da olması gereken o adayı biraz neşelendirme biraz hep beraber o havayı atalım samimi bir diyalog kuralım bölümü.küçük giriş esprileri yani.babanız balıkçı mı ailede var mı balıkçılık dedi.bu soru espri de olsa beni çok sıktığı için ben de başladım saçma sapan bir hikaye anlatmaya.baba filminde gördüğüm bi sahneyi anlatıyordum.işte eskiden iki düşman aile olurmuş biri diğerinin evine balık gönderirmiş filan diye anlatıyordum ki sağ taraftaki adamın bakışlarının giderek sertleştiği hissettim hikayeyi toparlayamadım kopuk kopuk anlatmaya başladım derken adam acaba baba filmi izlediği de onlarla dalga geçtiğimi anladı mı acaba diye korktum.hemen toparladım.işte gerçek değil lakap filan dedim.her iş görüşmesinde takıntığım o "delişmen" atik göz kontağı kurmaktan kaçınmayan ideal aday havamdaydım bu arada.ancak bir aksilik olduğunu da anlamıştım.sözümü bitirir bitirmez yaşlı adam söze girdi.serhat bey işte falan falan okumuşsunuz şuralarda çalışmışsınız diye cvmi okudu sanki ben bilmiyormuşum gibi.daha önce hangi ilaç şirketlerine başvurdunuz diye sordu (daha önce sempatik olan neden ilaç sektörü diye sorduğunda kız arkadaşım tıp okuyo o bana tavsiye etti ilaç şirketlerini o yüzden onlara başvuruyorum gibi bi yalan uydurmuştum) evet dedim.x ilaça başvurmuştum dedim.bunun üzerine oraya da tişört giyip mi gitmiştiniz dedi.bu anda işlerin bambaşka bir yöne gideceğini anladım.hani filmlerde mayına basıldığında tık der önce filmin kahramanı biraz sonra mayının patlayacağını anlar ve beklemeye başlar ya aynen o gerilim.evet dedim o şirketin görüşmesine de tişörtle gittim dedim.bu arada sempatik halimi koruyordum hala.belli oluyor neden işe alınmadığınız dedi.aslında geri dönmüşlerdi ancak başka bir sorundan oraya gidemedim filan dedim.daha doğrusu demeye çalıştım.o kadar demoralize olmuştum ki lafları toplayamıyordum bir türlü.mülakatın temel seyri belli olmuştu çoktan.ve adam sazı eline aldı devam etti.işte insan bir ceket bir gömlek giyer o kadar okumuşsun insansınız bakın yuva kuracakmışsınız ilerde bi gün bakın babanız da bir memurmuş hiç mi öğrenmediniz ondan bir kravat takmayı vesaireyi olmaz böyle bilmemne falan filan.keten pantolon üstüne düz renk bir tişört giymiştim.o aralar da geçekten paraya sıkışıktım.daha resmi tarz başka kıyafetim de yoktu.zaten takım elbise falan alacak param ise hiç yoktu.böyle diyemiyordum ama.işte görüşme sempatik geçsin diye böyle eserjik bir hava olsun diye böyle giyindim dedim.giyim konusuna bu kadar takacakları daha önce aklıma gelmemişti.yoksa emanet filan uyduruduk belki.adam böyle konuşunca aslında siz elaman değil elbise arıyosunuz o zaman ben size tanıdığım bi terzinin numarasını vereyim demek geldi aklıma.ama yapmadım.ben hala sempatik yapımı koruyordum.çünkü aklımın bir ucunda hani iyi polis kötü polis mi oynuyorlar diye geçiriyordum.yani acaba sinirlencem mi diye beni test mi ediyorlar acaba diye düşünüyordum.yaşlı adam konuşmasını bitirdikten sonra diğer abiyle konuşmaya devam edeceğimiz hissi vardı.o kadar üstünüze gedik sinirlenmediniz bravo doğrusu diyecekler gibi geliyordu.bir yandan da sadece bir gömlek için içine düştüğüm utanç verici durumu daha da büyütmek istemedim.münakaşa etmek istedim.işi güler yüzlülüğe vurdum.adam sözünü bitirdi sonra telefonu çaldı.kalkıp odanın arkasına gitti.biz kaldık güler yüzlü adamla karşı karşıya.ancak ben hala beni test ediyorlar ve biraz sonra mülakat kaldığı yerden devam edecek sanıyorum.ancak öyle olmadı.adam klasik kapanış cümlelerini kurdu.uygun bulunursanız biz sizi arıycaz filan falan.işte o an frıçalanıp kovulduğumu anladım.ve çok sinirledim.bi küfür edip gidesim geldi.en azında yaptığınız hiç doğru değil.çok dar kafalı düşünüyorsunuz.aynı zamanda insaların durumu olan var olmayan var nedir bu tavırlar diyecektim.sonra her şey gözüme çok anlamsız geldi.ben böyle diyecektim de günü kahramını mı olacaktım ya d abu takım elbilseli kütük aa çok hata yaptım diyip daha mı iyi bir insan olacaktı.en iyisi bir küfür etmekti.o an akılıma kapının önünde bekleyen o çam yarması arkadaş geldi ondan da vazgeçtim.otelden çıkıp evin yolunu tuttum.dönüş yolunca aklıma sadece bir şikayet dilekçesi yazıp göndermek geldi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder