16 Aralık 2011 Cuma

karşılaşmalar





ayda yılda bir karşılaştığınız bir arkadaşınız vardır.bu karşılaşmalarınızda size genelde görüşmeyeli neler yaptın diye sorulur.siz de onu görmedğiniz yaşlaşık bir yıllık sürede başınızdan geçenleri özetlersiniz.sadece birkaç küçük ayrıntı birkaç tane de sizin için önemli bir şeyler.sonunda geçip giden koca yılın bunlardan ibaret olduğunu farkedip şaşırırsınız.biraz daha hatırlamaya çalışsanız da kayda değer başka bir şey gelmez akınıza.uzun yıllardır tanıdığım ancak yılda en fazla bir iki kez gördüğüm bir arkadaşımv ar.her karşılaştığımızda ona anlattıklarımı topladığımda üzülerek hayatımın bir kısır döngüden ibaret olduğunu görüyorum.belki birkaç tane de ilgisiz ayrıntıdan.koca bir hayatın bu kadar basite indidrgenebilmesi tuhaf.eminim pek çok kişi de geriye dönüp baktığında aslında çok şey hatırlayamadığını hatırladıklarının önemli bir kısmının da hatrlanmaya bile değmeyecek önemsiz şeyler olduğunu görüyordur.ancak benim için durum biraz daha farklı.ben bunları hatırlarken değil yaşarken de aynı siliklikte yaşıyorum.galiba benim büyük lanetim de bu işte.hayatım sadece bir "karışılaşmalar hissi"nden ibaret gibi.silik önemsiz bir takım olaylar (önemsiz olmaları bazen gerçekten önemsiz olmalarından değil benim onları yaşama şeklimden) dizisi.çoğu zaman benzer şeyler.okul müdürünün önünde dikilmiş nasihat dinlerken,büyüdüğümde bir albayın,insan kaynakları müdürünün ya da şube başkanının önünde oturmuş buna benzer bir şeyler dinlerken deduyduğum his aynı.çoğu zaman büyüyüp bir yetişkin olduğumu sadece vücudumun büyümüş olmasında farkediyorum.nerede olduğumu bulmak için tabelaları arıyorum.hep o karşılaşma hissiyle yaşıyor olaylara ve insanlara ordan bakıyorum.kalın buğulu bir camın arkasında dışarda neler olup bittiğini anlamaya çalışıyorum.hayatıma dönüp baktığımda gördüklerim birbirinden kopuk olaylar ve ayrıntılar.absürd bir anın içinde sıkışmış sürekli onu yaşıyor gibiyim.bir sürü komik insan bir sürü konuşma bazen sadece oturup etrafı izlemek başarısız özensiz bir sahne gösterisinde ya da unutulmuş seksenlerden kalma düşük bütçeli bir video filminde yaşamak.hüzün gibi bir his bırakır bu tip şeyler insanda.bazen beyhude bir çabayla aktörlük yapmaya çalışan oyuncuların durumuna üzlürsünüz.bazen oyuncular yaşlanır yine üzülürsünüz.bazen filmi çeken yönetmene kızarsınız.bazen sinirlenirsizi bazen sinirlenecek birini bile bulamazsınız.her şey size çok anlamsız gelmeye başlar.neden orda olduğunuzu bile bilemezsiniz.amaçsızca etrafta gezerken birilerine zarar verir ya da zarar verdiğinizi düşünür buna üzülürsünüz.sonra o kadar sıkılırsınız ki üzülmek ve ağlamak bile size anlamsız gelmeye başlar.bir şeyleri düzelttiğinizi zannederken  bozduğunuzu fark eder sonunda ne yapsam olmuycak ders bir köşeye çekilirsiniz.her köşeye çekilişinizde bunu daha önce yaptığınızı fark edersiniz.bu da size anlamasız gelmeye başlar.bolca şaşırırsınız.artık beni hiçbir şey şaşırtamaz dediğiniz anda öyle bir şey olur ki küçük sahnenizde apışıp kalırsınız.süprizlerden ve büyük konuşmaktan nefret etmeye başlarsınız.hiç önerme yapmadan öylece oturusunuz.ancak zamanla bir bitkiye dönüştüğünüzü fark etmeye başlarsınız.o zaman "ne yapmalıyım?" sorusuyla tekrar başbaşa kalırsınız.her ne kadar artık çok kurcalamamaya büyük konuşmamaya hayal kurmamaya ve buna benzer şeylere yemin ettiyseniz de kafanızı kabuğunuzdan çıkartıp bir şeyler yapmalı diye düşünürsünüz.ancak bir karara varamazsınız.ne yapılacağı konusunda değil bir şey yapılıp yapılmayacağı konusunda.işte bulunduğum yer burası.
nefes alıp verdiğim her an o silik ve karşmaşık şeylerden ibaret gibi.birbirini itip duran bir sürü küçücük şey.hiçbir yere bağlanmadan geçip giden şeyler.konuşmalar,gülüşler,sesler,bir ayakkabı bağcığı,şeker,gün ışığının ağaçların üstüne vurması,bir duvar,kocaman bir yıl,yapraklar arasında milyonlarca küçük ayrıntı ve gölge kelimelerle anlatılamayacak kadar çok şey.
en çok koyan ise hiçbir şey yapmamanın da aslında bir şey yapmak olduğunu ve aslında bunun hiç iyi bir şey olmadığını bilmek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder