17 Aralık 2011 Cumartesi

unsurların kuvveti





her şey şöyle başladı...bazı hikayeler böyle başlar.ancak bu onlardan olmayacak.ben öyle yapmıycam.çünkü etrafımda başlayan ya da biten bir şey olduğunu düşünmüyorum.kısa süren hayatlarımız boyunca oradan oraya koşturup duruyoruz.binlerce şeyle etkileşime giriyoruz.onlar da başka binlerce şeyle.neyin nerde başlayıp nerde bittiği belli değil.birbirini sürekli iten binlerce şey arasında binlerce küçük sorunla yuvarlanıp gidiyoruz.ölümümüz bile öyle önemsiz ki bir toz tanesi dünya için neyse bizim hayatımız da aşağı yukarı o.dünyadaki milyarlarca küçük önemsiz  hikayeden sadece biri.aslında neyin önemli neyin önemsiz olduğuna karar veren bir kurum olmadığına göre sadece dünyadaki milyarlarca hikayeden biri demeliyim belki de.aslında o kadar anlamsız geliyor ki anlamsızlık bile anlamsız gibi.
şimdi hikayeme geçelim.belki de çoktan geçtik.olaylar ne zaman başladı açıkçası hatırlamıyorum.belki çocuktum.büyük ihtimalle çocuktum.oralarda bir yerlerde bir gün bir şey olmuş olmalı.ya da bir çok küçük saçma sapan şey.evet büyük ihtimalle böyle oldu.küçük saçma şeyler.
sonra yıllar sonra yine bir şeyler olmuş olmalı.o zaman resim genel hatlarıyla belli oldu.şimdiki "ben"e yakın bir şey.sanırım bir şeylerle uğraşıyordum.belki bir amacım bile vardı.evet hatırlıyorum.bir çok amacım vardı.ve evet bunlar gerçekten çok ciddiye alıyordum.şimdi düşününce komik bile geliyor.ama beni sürüklediği yere bakıyorum da neredeyse tüylerim ürperiyor.küçük zararsız bir oyun gibi başlayıp ölümle sonuçlanan kazalara benziyor hayatım.komik ama iç burkan türden.
sigaramdan derin bir nefes çektikten sonra aprona baktım.taksi yolundan yavaş yavaş çıkan bir uçak gördüm.körüklerdeki uçaklar da görülebiliyordu.bu mesafeden oyuncağa benziyolardı.sanki kocaman görünmeyen bir çocuk pistin ortasına oturmuş ileri geri itip durarak oyuncak gibi oynuyordu uçaklarla.bir nefe daha çektim.sonra yapılacak bir şey olmadığını bir kez daha fark ettim.öğlen saatleriydi.düneş pek yakıcı değildi.ama gözlerimi rahatsız eden çiğ bir aydınlık vardı etrafta.amaçsızca sigara içmeye devam ettim.başıboş düşünceler kafamda at kıoşturuyordu.yapılacak hiçbir şey yokken bu kadar çok şey düşünmek çok garipti.ne işim vardı burda?kendi kendime sordum.geçmişte bir yerlerdeydi sanırım.tama olarak ne zaman ne yapmıştım?doğru zamanda yanlış yerde ya da yanlış zamanda doğru yerde yanlış bir şey miydi yaptığım?korkarım hiçbiri değildi.hepsinden daha kötüsüydü.yanlış zamanda yanlış yerde yanış bir şey yapmıştım.belki bir zaman doğru olabilecek bir şeydi yaptığım.aslında belki yaptığım dördüncü bir boyutu olan bir şeydi.belki tam anlamıyla yapılması gerekeni veya yapılmaması gerekeni yapmayarak iyi bir şey yapmış olabilirdim.ya da belki dördüncü bir boyutu yoktu tüm bunların.ya da belki o kadar ahmaktım ki o boyutta da bir şekilde berbat etmeyi başarmıştım her şeyi.
bir kahve daha mı içsem diye düşündüm.vaktim boldu.şu nerde hata yaptım konusunu milyonlarca saat daha düşünebilirdim.daha önce yaptığım gibi.biraz bekleyebilirdi.bu sırada çağdaşı gördüm.biraz yanına gideyim muhabbet edeyim diye düşündüm.ama yok önce kahve almalıydım.evet şu an bile hata yapıyorum diye düşünüyordum.zaman akıp gidiyordu.başka şeyleri düşünmem gerekirken kahveye takmıştım.kocaman bir düşünce bulutu etrafımı sardı.aslında kafama düştü desem daha doğru olur.derken her zaman yanlış ifade ettiğim bir şeyler olduğunu düşünmeye başladım.zaman işliyordu.ve ben henüz söyleyeceğim sözleri bile bulamamıştım.zaman işliyordu.etrafımdaki her şey benimle birlikte yaşlanıp ölüyorduş.yetişemeyecektim.bu arada hangi kimliğimle konuşmalıydım.zaman işliyordu.ömrümün belki yarısı geçmişti.ben başkaları için kimdim?ya da başkaraları benim için ne ifade ediyordu.hikayesini bir türlü örememiş yeteneksiz bir yazar gibi çırpınıp duruyordum.hikayeyi örmek bir kenara henüz üslubum bile oturmamıştı.çok da genç değildim.o yapıyı bir türlü oturtamıyordum.hayatımı kurgulamıyordum.kendimi ifade edemiyordum.sesim çıkmıyordu.çıktığında da sadece sızlanıyordum.durduk yerde acaba insanlara çok mu değer veriyorum diye düşündüm.onları çok mu fazla örnek alıyorum diye ekledim.
bir şansızlık mıydı benimki.ama o konuya girmemeliydim.girince çıkamıyordum.derken derinden ağır ağır yükselen bir korku hissettim.kendimi durduramıyordum.kendime zarar vermekten korkuyordum.
su kaynatma makinası semaver adı her neyse onun önündeki sıradaydım.şirketin çay ocağı-kafesi gibi bir yerdi burası.orta büyüklükte bir oda hep açık bir televizyon.bu haliyle biraz er gazinolarını andırıyordu.aslında başka pek çok yönden de.
insanların genelinde bir hoyratlık ve vurdumduymaklık.açılıp öylece bırakılmış gazeteler masalarda.gürültü.laf sokmalar.sataşmalar.ahahaha diye ayı gibi gülen adamlar vs kahvemi aldım.dışarı bahçe balkon karışımı yere çıktım.ve belki de günün onbeşinci sigarasını yaktım.uyanalı topu topu beş saat filan olmalıydı.kurstan çocukların yanına gittim.havadan sudan bahseden bir sürü gereksiz adam.böyle mi tanımlamalıydım onları?acaba onlar bana ne diyordu.her şey çok sıkıcıydı.sıkılmak bile sıkıcıydı.zaman adeta çiğnenmiş sakız gibi insanın eline yapışıyordu.bir grup üniversite mezunu işsiz genç.bir hava alanı.bir kurs.yazın bomba komedisi
kendimi güçsüz ve kararsız hissediyordum.en kötüsü ise neye karşı ne zaman nasıl bir tutum takınacağımı hiçbir zaman bilemememdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder